Özetle talepkar olmayan hiçbir protestonun geçerliliğinin olmadığını söyledi. Bence de doğrusunu söyledi. Buna yanıt gecikmedi, Kafkasya Forumu temsilcisi söz alarak kendilerinin ne Rusya ne de Türkiye den hiçbir talebinin olmayacağını, dolayısıyla gelecek için önemli olabilecek diyalog gibi taban bir formatı bile kabul etmeyeceklerini beyan ettiler. Akabinde söz alan diğer temsilciler ve fertler bu beyanata, bütün Çerkesleri kapsayıcılık anlamında karşı söylem geliştirdiklerinde, iş nitelik nicelik meselesine doğru kayış attı. Cevap hakkı doğuran bu süreçte tekrar söz alan KF temsilcileri, kendi kendilerini tanımlama lüksüne girerek, kendilerinin nitelikli bir topluluk konumunda olduğunu varsayarak, Taksimde 21May.org prosedüründe yapacakları eylemde sadece ve sadece haykıracaklarını belirttiler. (ısrarlarından çıkardığım sonuç bu 21may orgun önemli bir şey olduğu ilk fırsatta inceleyeceğim, tabi harçbitti yapı paydos diyerek 2014 Soçi olimpiyatlarından sonra kapısına kilit vurulmazsa) Benimde burada kayışım koptu desem yalan olmaz. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Hani pşi’den intikam almak isteyen köylü, pşi’nin evinin önünden geçerken öküzleri nodullarmış, arkasında bıraktığı toz yığını ile gurur duyarak intikamını aldığını var sayarmış. Ne demeli bilmiyorum. Haykıracaklarmış. Benim gibi nitelik olarak düşük bir profil çizen Çerkes’in onlara naçizane tavsiyesi, haykırılarken arkalarını Rusya başkonsolosluğuna dönmemeleridir sadece. Haykırmak yüze karşı olur. Arkanı dönersen sıkıntılı bir söylenme, dedikodu arifesindesindir artık. Birde hafta içi konsolosluk açık iken haykırılsa daha iyi netice alınabilir belki, gerçi ikisi de aynı anlama geliyor ya neyse. Face to face yani, düşünülen eylemin ruhu açısından söylüyorum. Kavgacı horoz şişmanlamaz diye de bir Çerkes atasözümüz var, savaş ve nümayiş işleri Çerkesler için kapanmış sayılmalıdır, ayrıca Çerkeslerin var olmak, geleceği kurmak adına bir talebi yoksa neden sokağa çıkmak gibi bir endişeleri ve refleksleri olsun ki? Epi topu senede bir defa sahneye çıkıp show yapacağız diye 21 Mayıs gününü kollayanlar, savaşın ve ulusal davanın oyunu olmaz diyen atasözümüze de kulak vermeliler. Hoş işin haykıracak bir gizliliği de kalmadı ya! Gürcistan parlamentosu, geçen seneki 21 Mayıs’tan hemen önce Çerkes Sürgünü ve Soykırımını resmen tanıyan bir karar aldı. Ondan senelerce evvel Çerkes cumhuriyetleri parlamentolarının aldıkları bir dizi kararlar var. Dolayısıyla bu artık dünya hukuk terminolojisine girmiş bir vaka. Ve bu sene de Gürcistan, Çerkes Sürgünü ve Soykırımını elindeki arşiv belgelerine dayanarak belgeleyen 2 de sergi açtı. Peki, haykırışçılar neredeydi? Tepkileri neydi? Ya Suriye Çerkesleri için yapılan yürüyüşte neredeydiler? Ben Rus’u anlayabiliyorum da, bazılarımızın üzerimize sinen Gürcü korkusu o kadar mı ağır, onu bilemiyorum doğrusu.
Söz alan ferdi temsilciler ise (bir yapısal ağlar toplantısında kendimi temsil ediyorum demek nasıl bir şeyse artık- beklide yürekte bastırılmış bir ombudsmanlık sevdası olabilir) birlik ve beraberliğin önemini bir kez daha gereksizce anlattılar. Konuşmasında bana ilginç gelen tek şey, Anzor Keref’in 2024 de yok olacağız demesi oldu. Neden acaba 2024? Maya takviminde göre 2012 de marduk adlı bir gök taşı dünya ya çarpacak her şey mahvolacaktı, yoksa gelişi ertelendi mi, bir meraktır sardı içimi? Diğer ferdi beyancılarda aynı tahmin edebileceğiniz gibi, küçük nüanslar da yok değil, mesela buralarda yapılacak Rusya karşıtı bir eylemin oradaki soydaşlarımızı zora sokmasından endişe edenlerde olmadı değil. Neyse birinci tur böylelikle bitti diyelim. Not almadığım için aklımda kalanları yazabiliyorum ancak.
Oturumun ikinci turuna mesele aşağı yukarı anlaşılmış vaziyette girildi. Bir nevi psişik işler girdabındayız sanki. Sonradan iştirak eden katılımcılara da söz hakkı verilerek konuşturuldu, genel temaşa Cuma günü akşamı için gruplara randevu verildi. Herkes kendi içinde konuşsun sonra gelip bir daha durum değerlendirmesi yapalım ve eğer kurulacaksa bir ortak 21 Mayıs ircaa komitesi o gün kurulsun dendi. Bu tura İstanbul Çerkes Derneği damgasını vurdu. Önce KF’nin kırmızılı çizgili beyanlarına eleştirel gönderme yaptılar ve sayın başkan (kusura bakmasın isimleri hafızada tutma becerim yok) biz geçen sene yapılan her etkinliğe katıldık, katılırken düşüncemiz organizeyi yapanların Çerkes olması, Çerkes sorunlarına eğilmesidir dedi. Allı morlu çizgileri filan tanımadığını herkesin elinden gelen fedakârlığı Çerkeslik adına yapmasını istedi. Ve gönlümden on puanı kapıp götürdü. KF temsilcileri ise önce birkaç defa üst üste yanlış anlaşıldıklarını söylediler –katiyen yanlış anlattık demediler, nede olsa kendileri nitelikli bir grup, yanlış anlayan birileri varsa o da diğer niteliksizler olmalıdır demeye getirdiler- sonrasında başta söyledikleri aynı şeyleri tekrar edip durdular. Söz alan İ.Ç.D.’nin ikinci başkanı ise, özetle Çerkes toplumunun bu dağınıklığının asıl müsebbibinin, üretmeyen, kendini geliştirmeyen, halkına sahip çıkmayan Kafkas Dernekleri olduğunu söyledi ve Kaffed’in daha akışkan olmasını ve öncülük rolünü üstlenmesini istedi. Çerkesya Yurtseverleri ise, diaspora anavatan bağının önemine vurgu yaparak 3 maddelik plan önerisini tekrarladı, yürüyüş sonunda Çerkes sorunlarında pay sahibi ülkelerden taleplerin iletileceği bir bildiri metninin okunması gerektiğini de söyledikten sonra 21 Mayıs konusunda kurulabilecek koordinasyon kurulu vasıtasıyla her kesim ile iş birliğine de hazır olduklarını tekrardan eklediler. Fakat çok zorlama bir birlikteliği de anlamsız bulduklarını, eğer olmayacaksa herkesin kendi yolunu çizmesi gerektiğini, bunun için Çerkesya Yurtseverlerinin planlarının hazır olduğunu söylediler. Bunlardan başka iyi niyet tebliğini içeren birazda sıkıcı pek çok konuşmalar yapıldı, beğensek de, kızsak da, Allah katılan herkesin ağzına, beynine sağlık versin. Bir arada durmaktan herkes memnun gibiydi. Hatta İBKKD yetkilisi aşka gelerek ben böyle gençlikle değil yürüyüş devrim bile yaparım demek suretiyle içindeki gecikmiş özlemleri dışarı vurdu. İsveç tipi sosyalizmi dedikleri şey galiba bizim derneklerde hala yaşatılıyor arkadaşlar. Marka giyimli, gül pembe yüzlü, güzel tıraşlı orta yaşı geçkince yakışıklı sosyalistler. Yani ufakta olsa zenginlik ve sosyalizm bir arada, ne mutlu Çerkesim diyene! Toplantı sonucu netleşen tek olgu Taksim adresinin eylem için en iyi seçim olduğu fikriydi. Bu konuya Beşiktaş sevdalısı Kaffed’in ne diyeceği meçhul şimdilik. Ha arada kaynayıp gitmeden hatırlatalım, İBKKD ekibinden hariç birde Ankara Kaffed merkezinden bir temsilci (misafir mi, gözlemcimi bilmiyorum) oturumları izledi, temsilci ve katılımcılara toplantıya iştirak ettikleri için güler yüzle bol bol teşekkür etti, çıkışta da kolunun uzandığı herkeslerin elini sıktı. Başta yazdığımız Çerkes atasözümüzün dediği; seni çağırıp yer gösteren, sonradan kötülülüğünü söylemez! Lafzının ardına sığınarak söyleyelim; Kaffed’in maliye başmüfettişi gibi duran kravatlı temsilcisi sadece izledi ortamı. Ne evet dedi, ne hayır, ne biz böyle düşünüyoruz dedi, ne siz doğru söylüyorsunuz dedi, merkeze dönünce ne rapor yazacak merak ediyorum.
Fasulyeleri saçtık, öbek öbek gruplandırdık, sona kalanları ayıkladık, alacalarına, üzerindeki beneklerin sayısına baktık, iş kaldı gerisin geri fasulyeleri toplamaya. Burada fikri hür vicdanı hür nesillerin yorumlarını katmadan olmaz.
İlk başta Çerkeslerin farklılıklarla bir arada iş yapabilme, hareket yeteneğine kavuşmaktan ziyade, farksızlaşarak, kimliksizleşerek salt birleşmenin, bir arada durmanın dayanılmaz cazibesine gereğinden fazla ehemmiyet biçmeleri neticesinde iş yapamaz bir hale gelen toplumsal durağanlıklarına işaret etmek gerekir. Bu handikap sessiz büyük kitle için hala meçhule yatan bir serzeniş. Oysa onların tavrı bu gidişatın böyle devam edip etmeyeceğini belirleyecek tek açık etken. Çünkü örgütler birleşemezler, birleşeceklerse neden örgütleşmişlerdir ki? Örgütleri halk birleştirir, daha doğrusu birisini veya bir ikisini el üstünde tutarak diğerlerini haritadan silerler. Mesela sol fraksiyonlar, Türkiye de bilinen 72 buçuk türü var. Neden böyle çünkü halkın teveccühünü kazanamamış durumdalar. Eğer halkın tercihinde yer bulabilseler en azından bir kaçı diğerlerini kendine katılmak zorunda bırakabilecek çoğunluğu elde edebilir. Çerkes örgütleşmeleri içerisinde bu durağanlığı yırtan iki aktör var sadece. Birincisi Çerkesya Yurtseverleri, diğeri Çerkes Hakları İnisiyatifi grubu. ÇHİ ile ÇY arasındaki temel fark, ÇY nin Çerkes kimliği konusundaki net, tutarlı ve doğru olan yaklaşımı. Tahminen ÇHİ, kendi içerisindeki veya yakın terminallerindeki yumuşak dokuların telkini ile Çerkes etnik kimliğinin üzerinde bilinçli sürdürülen karmaşaya bir nebze olsun açıklık getirmeye yanaşmıyor. Onun yerine içindeki bazı unsurları, küçük ortakları küstürmemek uğruna netleşmekten kaçınıyor, oysa o dokuların toplamda ona pek bir faydası da dokunmuyor. Tam tersine bu kıkırdak dokuların faaliyetleri, demeçleri, ÇHİ’nin beraber yürüyebileceği yol arkadaşları ile arasına mesafelerin girmesine neden oluyor. Ayrıca bu gidişata paralel olarak ÇHİ, Türkiyeli Çerkes imajından anavatan ayağına doğru bir adım atmakta epey zorlanıyor izlenimi veriyor. ÇHİ ilk ortaya çıktığı zamanlarda ÇY nin de özverili katkısı sayesinde, Çerkes halkının yararına çok önemli bir bileşimi dolaşıma sokmayı becerebilmişti, Çerkes sorunun siyasallaşması ve talep karlığın dillendirilme yeteneğinin kazanılmasına katkıları yadsınamaz. Fakat ÇHİ nin bu durumu sürdürülemedi daha doğrusu, hız kesmek zorunda kaldı. Bir başka oluşum ise İstanbul Çerkes Derneği. Resmi kurulumu daha yeni olmasına rağmen İÇD ye gövde olan arkalarındaki birikimin bir geçmişi ve henüz dillendirmedikleri eski ve yeni bazı hislerinin olduğu gerçek. Aktif bir gençlik grubuna sahipler ve İstanbul da bir iş kotarmak isteyen her hangi bir organizasyonun onlara kesinlikle ihtiyacı var. Kendileri ne düşünür bilemem ama ÇY ile İÇD arasında soğan zarı kadar fark var demek yanlış olmaz. İddialı olmak anlamında ÇY-İÇD ile ÇHİ nin revize edilmiş bir versiyonunun demokratik birlikteliği Çerkes diasporasında şimdiye kadar görülmemiş bir ivmenin, ideolojik, taktik ve performans gücü açısından çok sağlam bir geleneğin yerleşmesinin öncülüğünü yapabilir, halkın takdirine mazhar olabilir. Sonuçta halkın temsiliyetine soyunanlar açısından bakarsak, temsil değerinin yükselmesinin tek geçer nedeni, halk için daha fazla çalışmanın, onun ayağına kadar giderek uygulamalı sürdürülebilir siyasetin halkın gündeminde tutunabilmesinin sağlanmasının ve halkın gerçek ihtiyaçlarına yönelen disipline edilmiş talep karlığın dillendirilmesinin ürünü olacağı açıktır. Diğerleri için yol da, söz de tükenmiş veya tükenmek üzeredir.
Eğer herhangi bir kurumsal yada değil bir yapılaşma (formel-enformel) bütün bu süreçleri açıkça ortaya koyduğu halde, yine de katılmayacak bir halk kitlesi yoktur. Varsa bu, hayır ben hiçbir şekilde var olmak istemiyorum demektir. O zaman yapacak bir şey kalmadı demektir. Yırtıcı hayvanlar tarafından avlanan kimi tavşan veya farelerin %15 kadarı, ölmeden, sindirilemeden dışkı yolu ile vücuttan atılarak tekrar hayata dönebiliyormuş. Ve bu geri dönüşümde, avlanan hayvanlar, söz konusu avcıların mide sindirim asitlerine karşı bir tür bir bağışıklık da kazanıyorlarmış. Yani yeniden doğuşta müthiş bir kazanım elde etmiş oluyorlar. Yine evcilleştirilen ilk bitkilerden olan bezelyenin yabani türü toplanıp yendikten sonra, insanların sindirim sisteminde eritilemeyen bir kısmının, def-i hacet yapıldıktan sonra tekrar filizlendiği, ama bu seferki bezelyenin insan hormonlarından etkilenerek evrim geçirdiği ve insan tüketimine uygun hale geldiği de bir bilimsel gerçektir. Bu kadar kahır dolu deneyimli geçmişten Çerkes milleti bir gelecek devşirmesini artık bilmeli, öğrenmelidir. Toplumsal hissiyatın belirli çerçevelerle milli bilince dönüşmesi gereklidir. Çünkü insanlık karşılaştığı sorunları çözebildiği için bu günkü mertebesine erişebilmiştir. Çözemeyenlerin hali hayvanattın durumundan farklı değildir. Kimi fertler asimilasyonun taş değirmeninde sindirilmeden bünyeden atıldığı zamanki deneyimleri ile geçici bir süre daha hayatına kaldıkları yerden bireysel olarak devam edebilir, ancak bu devamlılığı toplumsala taşıyacak aktarımı doğru adreste örgütleşemeden sağlayamaz. Bu olgu birey, örgüt, kurum veya ulus içinde böyle doğal ve kaçınılmaz olandır. Olmuyorsa yok olmalıdır, çünkü doğadan, Allah’tan daha fazla kimse merhametli değildir, adaletlide değildir, hele insanoğlu hiç merhametli değildir. Çerkeslerin sorunları gerçekten ağırdır, fakat gözden kaçırmadan söylemek gerekir ki, bu ağır sorunlara çare üretmek için tavır ortaya koyanlar ise daha yenidir. Şimdiye kadar sürekli sorunları görmezden gelerek, kendi kendini asimile eden bir yapılaşma içerisinde devam etti Kafkas kökenli örgütleşmeler. Bundan sonra da bir kısmının değişemeyeceği, değişmeden öleceği, bir kısmının ise üzerindeki kabuğu tamir ederek bir süre daha kaplumbağa hızı ile belli bir menzile kadar yola devam edeceği ortaya çıktı. Çıkış çizginiz belli değilse varış çizginizde belli değil demektir ve hedefinizin ve hedef kitlenizin de muğlâk olması sonucunu doğurur. Oysa insanın kıymetini tayin eden mahiyetidir, mahiyetin kıymeti ise himmeti nispetindedir, himmeti belirleyen ise hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar. (Hatem’ül Esam) Artık ortaya Çerkes kimliği ile çıkan yapılardan halkımız bir beklenti içine girmiştir, bunun cevabını, hakkını tam olarak vermek gerekir. Veremeyecek olan varsa, bu halkın günahına daha fazla girmesin. Başta akıl olmayınca ayaklar yorulur diyen Çerkes atasözümüz gibi temsiliyete soyunanlar halkımızın umutlarını yormadan, onu kazanmasını bilmelidir.
Ben fasulyelerimi daha toplantı bitmeden topladım. Üzgündüm, çünkü bu bir arada oturmaktan fazla bir şey çıkmayacağını fasulyelerin durumu gösterdi. Durumu fısıltıyla Çerkesya Yurtseveri arkadaşlarıma söyledim. Pesimist miyim nedir yoksa? Oturumlar sonrasında, kendi aramızda da toplanarak izlenimlerimizi birbirimize aktardık, üç aşağı beş yukarı ortak paydayı bulduk. Cuma akşamındaki toplantıyı bekleme kararı aldık. Neticede, birbirlerini görmeyince birbirileri için ölürler, birbirlerini gördüklerinde birbirlerini öldürürler diyen Çerkes atasözümüzde anlatılanlar gibi erken çöken bir 21 Mayıs güncesi yaşadık, bakalım daha iki ayımız var, kim bilir ne ilginçlikler vuku bulacak. Şimdilik kendimi antik Çerkeslerin bir manevrasından daha geçmiş olarak görüyorum. Çözüm olabilecek ana kolda, yeniden Çerkesleşmede, talep karlılığı dillendirmede bir uzlaşma sağlanamadı, herkes yoluna kendi bildiği gibi devam edecek. Bilinmelidir ki ana yoldan sapılarak girilen her mecra, ara yollar, ara formlar, işletim sistemi ve kapasitesi değiştirilmeden format atılarak güncellenmeye çalışılan ağdaşmalar, kestirmeden çıkarımmış gibi gözüken lüzumsuz züppelikler, diyalogsuz kabadayılıklar bu çaresi tükenmek üzere olan halkın dertlerine deva değildir.
Gereksiz karşılaştırmalarla, benzeştirmelerle, aynileştirmeler yaparak, tarihi gerçeğimizi bozarak Çerkes Sürgününü anonimleştirip önemsizleştirerek bize algılatmaya çabalayanlara inat, gelin birilerinin açıkça rahatsız olmasına hiç aldırmadan, hatta onları kahrettiren bir ulusal iradeyle 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü ve Soykırımını anma eylemine, birliğimizin ve halk olduğumuzun tek temsilcisi üç oklu, on iki yıldızlı Çerkes bayrağının altında, Çerkesya Yurtseverleri olarak Taksim de toplanarak gidelim. 21 Mayıs 2012 Taksim yürüyüşümüz ben Çerkesim diyebilen herkesi ve herkesimi ortak payandamız Çerkesya Yurtseveri olarak eşitleyen bir hak ve gelecek arama talebi olsun.
hatko vural eline sağlık. güzel tespitlerine katılıyorum
24 Mart 2012 Cumartesi Saat 23:12Ne hikmetse bir fıkra aklıma geldi,alakasız olsa da paylaşıyorum.affola;
Ruh ve Sinir Hastahanesi adıyla bilinen sağlık merkezlerinden birinde bir hasta pencere kenarında dışarıyı seyrederken,yoldan geçen bir arabanın lastiği patlamış.Şoför inmiş,patlayan lastiği sökmüş tamda stepneyi takmak isterken söktüğü lastiğin 4 civatası da hemen yandaki kanalizasyona düşmüş.Şoför sinirden kudururken bizim hastamız pencereyi açıp şöyle demiş:Bak kalan 3 lastikte 4 er taneden toplam 12 civata var sök birer tanesini ve stepneyle tak.3 edr civatayla en yakın lastikçiye kadar gidersin.Adam şaşkınlıkla bakakalmış ve hastamıza sormuş:"orası akıl hastanesi değilmi"
Hastamız cevap vermiş bu soruya sitem ederek:"Evet.Tamam deliyim de salak değilim"
"Bilinmelidir ki ana yoldan sapılarak girilen her mecra, ara yollar, ara formlar, işletim sistemi ve kapasitesi değiştirilmeden format atılarak güncellenmeye çalışılan ağdaşmalar, kestirmeden çıkarımmış gibi gözüken lüzumsuz züppelikler, diyalogsuz kabadayılıklar bu çaresi tükenmek üzere olan halkın dertlerine deva değildir"
Evet Vural bey
Bizim hicbir ulkeden talebimiz yok diyenler ve onlarla ayni yolda "okuzleri topuklattirip toz kaldiran"lar deva aramadiklari belli degil mi?
Yilda bir konsolosluk onunde toz kaldiriptami cozum uretecekler bu halkin dertlerine. Zaten hangi halk adina oraya gittiklerinide bilmiyorlar.