Bu farkındalık son zamanlarda daha da artmış olup, bu konularda çalışmalar ve toplantılar daha sık yapılır hale gelmiştir.
Bu toplantıların biri de, panel söyleşi şeklinde, geçen akşam İstanbul Şamil Vakfında yapıldı.Kafkas Dilleri başlığı altındaki bu toplantıya Amerika, Hollanda, Kanada, İngiltere ve Türkiye’den dilbilimcileri ve bu konular ile ilgili olarak çalışmalar yapan kişiler katıldı ,
Çerkesya ‘dan da konukların geleceği ilan edilmişti ancak gelemedikleri söylendi.
Toplantıda esas olarak Çerkesçe ve diyalektleri konu edilmiş olup konuşmalar daha çok ’kiril ve latin‘ alfabesi tartışmaları ekseninde geçti. Alfabe konusundaki bu tartışmaların ,bir sonuca bağlanmadan daha uzun süre devam edeceği görülmekte .
Alfabe konusu teknik bir sorun olmakla birlikte, diyasporanın, bu gün için Çerkesya‘daki yapılanmadan bağımsız bir yol izleme lüksüne sahip olmadığı kanısında olduğumu belirttikten sonra ,asıl bu toplantı ile ilgili aklımda kalanlar, biri Hollandalı, diğeri Kanadalı olan iki dil bilimcinin yaptıkları tespitler oldu.
Bunlardan ilki Hollanda‘lı konuşmacının şu tespitleriydi;
‘’Günümüzde , dünyada yaklaşık 6000 civarında dil konuşulmakta olup, 200 yıl sonra bunların ancak 500 ‘nün kalacağı öngörülmekte. Diyasporalarda azınlık olarak yaşayan toplumların, bu arada Çerkeslerin, anavatanları dışında ana dillerini ( dolayısıyla kimliklerini ) koruyabilmeleri mümkün değildir ‘’.
İkincisi ise Kanadalı araştırmacı ve dil bilimciye aitti ;
‘’Putin, Olimpiyatlar için Soçi ‘yi seçmekle aslında Çerkeslere büyük bir iyilikte bulunmuştur. Çünkü böylelikle, dünyaya kendilerini tanıtmaları ve soykırım ve sürgünü anlatmaları için büyük bir fırsat sunmuştur.Tabi ki bu fırsatı değerlendirebilirlerse..’’
Her iki konuşmacının tespitleri bilinmeyen konular değil ancak bu gerçekleri yabancılar dan da duymak ilginç oldu.
Bu tespitler , bizim öteden beri savunduğumuz, anadil konusunun temelde siyasi bir sorun olduğu, ancak anavatanda siyasi bir birlik sağlanması, belli bir coğrafya ve nüfus yoğunluğu oluşturulması durumunda anadilimizi ve kimliğimizi koruyabileceğimiz şeklindeki görüşlerimiz ile de örtüşmekte.
Ayrıca, savaşın ortasında kalmış Suriye Çerkesler’inin, asimilasyonun kaçınılmaz olduğu bir diyaspora ülkesinden bir başka diyaspora ülkesine gitmeleri yerine , bu yönde bir çok engellemeler olmasına rağmen, bütün şartlar zorlanarak mümkün olduğu kadar anavatanları olan Çerkesya‘ ya yönlendirilmeye çalışılması gerçeği de bu tespitler içinde saklı.
Gene aynı şekilde, Soçi Olimpiyatlarına karşı çıkarken, sürgün ve soykırımın Rusya Federasyonu tarafından tanınmasının sağlanması ve bu durumun telafisi yönünde , karşımıza çıkan bu fırsatın değerlendirilmesi doğrultusundaki görüş ve çabalarımız , bu konuşmacının görüşleri ile paralellik arz etmekte.
Toplantıya, Nalçik ve Maykop ‘tanda konuşmacılar davet edilmişti. Eğer gelebilselerdi onlara da şu şekilde bir sorum olacaktı;
‘’Gerek Rusya Federasyonu’nun anayasasında gerekse Kaberdey –Balkar Cumhuriyetinin anayasasında Çerkesçe, Rusça‘nın yanı sıra resmi dil olarak geçmekte. Peki niye parlamentoda, hükümette, bakanlıklarda ve diğer devlet organlarında Çerkesçe hiç kullanılmamakta?’’
Bu soruya ne derecede tatmin edici bir cevap alınabilirdi o belli değil ancak hem diyasporada hemde anavatanda işlenen ’Anadil ailede öğrenilir, sizde evlerde öğretin,evler de konuşun ‘kandırmacasının artık işlemediği açık.O akşamki konu ile ilgili olmamasına rağmen, toplantının organizatörü ve modaratörü olan sayın Mühittin Kandur ‘a da, hazır çok zamandır sormak istediğim bir soruyu soracaktım;
‘’Ödül almış olan son çevirdiğiniz sinema filmine neden ADİGE ismi koymadınız da ÇERKES ismi koydunuz?’’
Ama bu soruyu sorma fırsatım olamadı….