Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Hapi Cevdet Yıldız
Adıge Cumhuriyeti 25 Yaşında
10 Ekim 2016 Pazartesi Saat 12:29



Bundan 25 yıl önce Rusya’ya bağlı Adıge Özerk Bölgesi il parlamentosu 5 Ekim 1990’da, ilin cumhuriyet olması için bir karar aldı. Bu tarih, her yıl Adıge Cumhuriyeti Kuruluş Bayramı olarak kutlanır.

Bu yıl İstanbul Gaziosmanpaşa ilçesi Adige Khase Çerkes Derneği, Adıge Cumhuriyeti kuruluş gününü iki ayrı etkinlik biçiminde anma kararı aldı. İlk etkinlik olarak 5 Ekim 2016 günü akşamı Dernek lokalinde bir söyleşi düzenlendi. İkinci etkinlik 9 Ekim Pazar Günü diğer bazı Çerkes derneklerinin de katılımı ile folklor gösterileri eşliğinde uygulanacak.

İlk etkinlik bir söyleşi için ayrıldı, söyleşinin konuğu bendim. Söyleşiye geçmeden önce benden Adıgeler, Adıge Cumhuriyeti‘nin kuruluşu, önemi ve güncel durum konusunda bir konuşma yapmam istendi.Ben de tarihe fazla dalmadan bir bilgilendirme konuşması yaptım, ardından toplantı soru-cevap biçiminde sürdü.


Adıgeler/Çerkesler kimdir?

Adıgeler çok eski, kadim bir ulus. Kökenimiz henüz aydınlatılmış değil. Kökeni Hattilere/ Hititlere bağlayan, Adıgelerin Küçük Asya’dan (Anadolu’dan) gelip şimdiki Çerkesya’ya yerleşenler olduğunu söyleyenler var. Başka bir görüş, güneyden gelen brakisefal ve esmer bir kavim ile kuzeyden gelen dolikosefal ve sarışın bir kavmin Kuban Nehri havzasında buluşup karıştığı, Adıgelerin bu yolla oluştuğu biçiminde. Üçüncü görüş ise, kökeni daha eskilere, Buzul Çağı’nın sonlarına, Buzulların çekilmesi üzerine güneyden gelip Kafkasya’ya yerleşen klanlara bağlıyor. Her üçü de bugün için sadece birer görüş.

Konuştuğum Adıge bilim insanı Bırsır Batırbıy’a göre Adıgelerin kökeni henüz açıklığa kavuşturulabilmiş değil ama mutlaka açıklığa kavuşturulacağı inancında.


Adıge toplumu, diğer yeryüzü toplumlarından farklı özellikleri ve ayırdedici gelenekleri olan temiz bir toplum. İlkçağ toplumları içinde en temiz toplum olarak Hatti/ Hititler bilinir. Bu bir benzerlik de olabilir.

Adıge toplumu özgün biçimiyle sınıfsız bir toplumdu, tüm bireyler hukuksal anlamda eşitti. Pşı (bey) ve pşılı (пщылI; beyin adamı; serf) sınıfı dış etkilerle sonradan oluştu, istilâ ürünü; ancak Adıgelerin önemli bir kesimi, dağlarda yaşayanlar eski, sınıfsız toplum yapılarını korudu.

Siyasi tarih, maalesef sayı ve güç esasını dikkate alıyor, önemli de olsa küçük ulusları Pazar ekonomisi bağlamında önemsemiyor, es geçebiliyor. Küçükler denklem dışı kalıyor, hesaba katılmıyor. Günümüz dünyası Pazar ekonomisi, para ve çıkar üzerine kurulu.


Bilim ve tarih ne diyor?

Bilim ile politika farklı değerlendirmelerde bulunabilirler. Örneğin Amerikalı antropolog Morgan’a göre (1818-1881), dünya kültür hazinesine en fazla katkıda bulunmuş 4 dünya halkı var, biri de Çerkeslerdir (diğerleri Grekler, Romalılar [İtalyanlar] ve Aztekler)- Bkz.- Псалъ, 2008, No. 5, Kuyeko Asfar’ın “Xэхэс адыгэмэ яжабз” (Diasporadaki 
Adıgelerin Dili/ Ağzı) başlıklı yazısı.

Bir zamanlar Çerkesler Ukrayna doğusu ile Rusya’nın güneyine değin yayılmışlardı. Salgın hastalıklar, özellikle veba ve dış saldırılar sonucu kırıldılar, iyice azaldılar.
Bütün bunlara karşın Adıgelerin yağma amaçlı bir yerlere saldırdıklarına ilişkin hiçbir belge yoktur. Ancak öç alma, karşılık verme ya da bağlı oldukları devlet adına savaşa katılma durumları olmadığını da söyleyecek değiliz. Paralı askerlik yapanlar da olmuştur. Bir dış devlete bağlı olanlar, ovalarda ya da Kuban Nehri kuzeyinde yaşayan Çerkesler idiler.
***
Adıgelerin yazılı olmayan büyük bir kültürü bulunuyor. Ulus büyük bir darbe almış, nüfusunun büyük çoğunluğu, direnenlerin tamamı sürülmüş olsa bile, derlenebilen kadarı ile Çerkes kültürü bir hazine değerindedir ve geniş boyutludur. Örneğin Nart destanı: 12 yeryüzü destanından biridir. Adıgelerden diğer Kuzey Kafkasya halklarına da yayılmıştır. Ancak bu halkların herbiri destanı sahipleniyor, destanın kendilerine ait olduğunu iddia ediyor.

Ünlü Türk yazarı Yaşar Kemal’den bir televizyon programında dinlemiştim. “Karacaoğlan şiir ve türküleri gibi folklorik ürünlerin bir yerde oluşması için, o yerde en az 1 milyon gibi bir nüfus bulunmalı” demişti. Peki, Kuzey Kafkasya’da Çerkesler dışında nüfusu 1 milyona ulaşan başka bir halk var mıydı?..

10 bin, yüzbin kişi tarafından konuşulan bir dil böylesine bir kültürü üretemez, onu geliştiremez. Büyük nüfus gerekir. Aksine destan üretmiş bir küçük halk örneği var mıdır? 
Bulamadım.

İzlandalıların destanı var ama o da İskandinavya’dan taşınma.

Nart destanı derlenip 7 cilt halinde Maykop’ta yayınlandı (1968-1971). Daha sonra derlenen tekstlerin de 1 cilt tuttuğu söyleniyor, ama yayınlanmamış. Destan için Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Nart_destanlar%C4%B1

Diğer halkların sahiplenme durumları için de Bkz. http://cherkessia.net/makale_detay....


Adıgelerin aldığı darbeler:

Adıgeler dışarıdan, özellikle doğudan ve kuzeyden gelen saldırılarla karşılaştılar. Örneğin Hun saldırıları sonucu Karadeniz kıyılarındaki Yunanlılarla ticaret yapılan kentler yağmalandı ve ortadan kalktı (4-6 yüzyıllar). Daha sonra Avarlar saldırdılar. Avarlar ellerine geçirdikleri Çerkesleri öldürdüler. “Baykanım yışı pćeğoleĵ” (Baykan’ın Uğursuz Kıratı) deyimi Adıgeler arasında ünlüdür. Baykan Han Avarların şefiydi. Bkz. http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/tarih/226_uzaktaki-4.htm
***
1222’de Moğol-Tatar saldırıları başladı. Kuzey Kafkasya’nın düzlük yerleri istilâ altına girdi. Moğollar istilâ ettikleri yerlerde devletler kurdular. Sonuncusu Altın Orda Devleti idi, Ruslar da buraya bağlıydı. Timur’un saldırısı sonucu Altın Orda yıkıldı ve hanlıklara, küçük devletlere parçalandı. Parçalardan Kırım Hanlığı Kuban Irmağı kuzeyindeki topraklarda da egemen oldu, Kabardeyler oraya bağlı idiler. Daha doğusu, Terek Irmağı kuzeyi Astrahan Hanlığı’na bağlıydı. İlk Rus Çarı Korkunç İvan (İvan Grozni) 1556’da Astrahan Hanlığı’nı yıktı ve topraklarını ilhak etti, ertesi yıl, 1557’de Kabardeyler Osmanlı-Kırım korumasından ayrılıp Rus koruması altına girdiler. 

Kabardey büyük köy beylerinden (pşı) Temrıko İdar’ın kızı Goşevnay, 500 Kabardey refakatçi eşliğinde Moskova’ya götürülüp Korkunç İvan’a takdim edildi. Çar kızı beğendi, vaftiz ettirerek Ortodoks Hıristiyan yaptırdı, Mariya Temrukovna adını verdirdi ve ikinci eşi olarak onunla evlendi. Çok sayıda Kabardey soylusunu devlet hizmetine aldı. Bu kişiler Rusya’nın güçlenmesinde aktif görevler üstlendiler. Mariya Temrukovna’nın heykeli Nalçik’te olup Rusya’ya bağlılığı ve sadakati simgeler. Çariçe Mariya’nın resmi için tıklayın - http://www.adygvoice.ru/wp/кiэл�...

Filmi için de tıklayın - https://www.youtube.com/watch?v=cKX...

Sonuçta Adıgelerle Ruslar komşu ve tanışmış oldular. Ancak Batı Çerkesleri ile Rusya arasında Osmanlı koruması altındaki Kırım Hanlığı vardı. Çerkesler 227 yıl süreyle, Kırım kalkanı sayesinde Rus tehlikesinden korunmuş oldular.

Demek ki, dün düşman olan bir devlet (Kırım), koşullar değiştiğinde dost da olabiliyor.

***
1739 Belgrad Antlaşması ile 1557’de başlayan Kabardeyler üzerindeki Rus koruması kalktı, Kabardey arazileri tarafsız bölgeler yapıldı. Ancak uzun sürmedi: 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan galip çıkan Ruslar Kabardey topraklarını ilhak ettiler, beylerin (pşı) çıkarlarına ise dokunmadılar. Ayrıca Kırım’ı da Osmanlı İmparatorluğu’ndan kopardılar.

9-10 yıllık bir bekleme ve hazırlık döneminden sonra Ruslar 1783’te Kırım’ı ilhak ettiler. Böylece Kuban Irmağı Çerkeslerle Ruslar arasında sınır oldu. Ruslar Kuban’ın kuzeyinde etnik temizlik yoluyla yerleşik Nogayları yok ettiler. 10 yıl boş bırakılan bu topraklara Ukraynalı Kazakları getirip yerleştirdiler ve buraya “Çernomorya” (Karadeniz ülkesi), buraya yerleştirilen Kazaklara da “Çernomortsı” (Karadeniz Kazakları) adı verildi. Tıklayın - http://www.kazaks.net/istoriya-kuba...

1783- 1864 arası dönem Rus işgal hazırlıkları, saldırılar, ardından Çerkesya’nın ve Çerkes ulusunun yok edilmesiyle tamamlandı. Daha çok bilgi için tıklayın - https://tr.wikipedia.org/wiki/Adıg...


Bundan sonra soru-cevap kısmına geçildi:

Öncelikle şunu belirtmeliyim. Hiçbir yerde Adıge Khase Çerkes Derneği’ndeki samimiyet ve bilinçlilik düzeyini göremediğimi söylemeliyim. Derneğin konferans ve eğitim salonunda toplananların büyük çoğunluğu gençti. Gençlerin çoğu da kız öğrencilerdi. Manzara geleceğe yönelik umutları artırıcıydı.


Sorular:

- Çerkesler niçin sürüldüler? Yerlerinde kalanlar nasıl kaldılar?

- Bu konuda çok sayıda yazı yazdım. Kırım Savaşı (1853-1856) olmasaydı Çerkes soykırımı ve sürgünü belki hiç yaşanmayabilirdi. Savaş sırasında İngiliz ve Fransızların Çerkeslere yaklaşımı kabul edilebilir değildi. Kafkasya’nın geleceğini Osmanlı Devleti’nin takdirine bıraktılar. 

Buna göre Osmanlılar bir Kafkasya Genel Valiliği kuruyor, oraya bağlı Çerkesya ve Abhazya gibi alt valilikler oluşturuyorlardı. Tabii ki kâğıt üzerinde bir yapılanmaydı bu. Çerkesya Askeri Valiliğine de Kheğak’e (Şeğak’e) beyi ve eski Rus subayı Zaneko Seferbey’i Sefer Paşa adıyla tayin ettiler. Birçokları Seferbey’i yanlış olarak Natuhay beyi (pşı) olarak biliyor, yanlış. Bir kere Natuhaylarda Şapsığlar gibi bey (pşı) sınıfı yoktu, Kheğak’elerde vardı.

Ünlü Koćas dramındaki Deveypşıkhafe bir Xeğak’e beyi (pşı) idi.

En büyük Çerkes kabilesi Şapsığlar bağımsızlığı savundukları için Sefer Paşa’yı tanımadılar. Abzahlar şeriat bağımlılığı içinde Şamil’in naibi Muhammed Emin’in yanında yer almışlardı. Diğer Çerkeslerden ayrı hareket ediyorlardı.

Kheğak’e ya da Şeğak’e küçük kabilesi Anapa ve çevresinde yaşıyordu. Sefer Paşa oraya, kendi kabilesinin toprağına, Anapa yöresine gitti.

Öte yandan Osmanlılar İstanbul’dan köle (pşıł) kökenli Çerkes paşaları gönderdiler, bu da Çerkesler tarafından bir küçümsenme, bir aşağılanma olarak algılandı. Çerkeslerin bu eski köle paşalar komutasında Rus kalelerine saldırmaları ve müttefiklere destek için Kırım’a yürümeleri istendi. Gerçekçi değildi bunlar, arazi şartlarına uygun değildi.
Çerkesler fiilen imkânsız olan bu tür önerileri reddettiler, müttefiklerin samimiyetsiz ve iki yüzlü olduklarını anladılar. Örneğin, Rusların modern silâhları ve topları vardı. Çerkesler ağır silâh bir yana, top kullanmasını bile bilmiyorlardı. 

Öğrenmeleri için top, eğitim ve zaman gerekirdi. Bu da çok zor olacağına göre, topçuluk hizmetini müttefiklerin üstlenmesi, bunun için de müttefiklerin Çerkesya kıyılarına çıkarma yapmaları gerekiyordu. Buna yanaşmadılar, çünkü niyetleri farklıydı. Savaşı kısa yoldan bitirmek istiyorlardı. Onlar Karadeniz’deki Rus Donanmasını ve deniz üslerini yok etmek, Karadeniz’i silâhsızlandırmak istiyorlardı sadece.

Müttefik bir öğe (devlet) olarak kabul görmeyen Çerkesler, Osmanlı tertibinde savaşa katılmayı ret ettiler ve tarafsız kalmayı yeğlediler, bu da kuşkusuz Ruslara yaradı. Katılsalar daha kötüydü, çünkü Osmanlılar her yerde yeniliyorlardı. Çerkeslerin tarafsız kaldığını gören ve saldırı olmayacağından emin olan Ruslar Çerkes sınırındaki birliklerinin önemli bir kısmını çekip müttefiklerle savaşmak üzere cepheye sürdüler. Tıklayın - http://cherkessia.net/makale_detay....

Peki, müttefikler Çerkesleri bağımsız bir öğe (devlet) olarak tanıyabilirler miydi? Tanıyamazlardı. Politika ve konjonktür buna izin vermezdi. Daha önce Yunanistan’a bağımsızlık verilmiş, Sırbistan ve Romanya’ya özerklik tanınmıştı ama o zamanlar Osmanlı Devleti Avrupa dışı bir devletti. Şimdilerdeyse, Rusya’yı da kapsayan 1815 Viyana Kongresi ilkeleri yürürlükteydi, sınırlar koruma altındaydı, sınırları ihlal edici yeni ulus devletler kurulmasına izin yoktu. O takdirde İngiliz ve Fransız sömürgeleri de tehlike altına girebilir, bağımsızlık talepleri belirebilirdi.

Kırım Savaşı’ndan sonra Şamil ve Abzahlar arasındaki naibi Muhammed Emin anlaşmalı olarak Ruslara teslim oldular (1859). Akıllılık ettiler. Aynı yıl, 1859’da Kuban boyundaki Bjeduğlar, ardından Laba solunda yaşayan Çerkesler de Rusya’ya boyun eğdiler ve hepsi Rusya yurttaşlığına alındı.
Yurttaşlığa alınan bu topluluklar - Abzahlar dışında - sürgün dışı tutuldular.


- O sırada Çerkesler Rusya için bir tehdit ve tehlike oluşturuyorlar mıydı?

- Hiçbir tehlike ve tehdit oluşturmuyorlardı. Rusların amacı, 1861’de Rusya’da köleliğin (serfliğin) kaldırılmasıyla serbest kalan ve toprak talep eden bir kısım Rus toprak kölelerine (serflere) alan açmak, onlara yerleşecekleri topraklar vermek, Karadeniz kıyılarını Rus nüfusla doldurup güvenli bir bölge haline getirmek, ayrıca demokratik yapısı nedeniyle mutlakiyetçi Rus İmparatorluk rejimiyle bağdaşamayacak ve ilk fırsatta baş kaldırabilecek bir nüfustan kurtulmaktı.
Ruslar birkaç amaçla Çerkeslerden kurtulmak istemişlerdi.


- Sürgün nasıl gerçekleşti?

- Kafkasya’daki Rus generaller Başkomutan Kont Baryatinski başkanlığında 1860 yılında Vladikavkaz’da bir araya gelerek Çerkes sorununu ele aldılar. Şu karara vardılar: Çerkesler Rusya’nın gelecekteki güvenliği gereği Karadeniz kıyılarından uzaklaştırılıp Osmanlı topraklarına gönderilmelidir, isteyenlere de Maykop’un doğusunda, Laba solunda, ovada yer gösterilebilir, dendi. Karar İmparator II. Aleksandr’a sunuldu ve kabul gördü. Tıklayın - https://tr.wikipedia.org/wiki/Çerk...

Bu arada 1859’da Naib Muhammed Emin ile birlikte İmparator’a bağlılık yemini vermiş olan Abzahlar da, herhalde sayılarının çokluğu nedeniyle tehlikeli görülmüş olmalılar, 1861’de yurttaşlıktan çıkarılıp sürülecekler, cezalılar listesine eklendiler.

Çerkesler sürülmemek için İmparatorla eylül 1861’de görüştüler ama sonuç alamadılar. İmparator hiçbir ödüne yanaşmadı.

Bu arada Kont Baryatinski rahatsızlandı, yerine Kont Yevdokimov atandı. Yevdokimov, Osmanlı, Rus ve Batı kamuoyunu aldatıcı bilgilendirmelerde bulunuyordu: Çerkeslerin az nüfuslu küçük bir Kafkas halkı olduğunu, Osmanlı ülkesine gönderilecek Çerkes sayısının da 50 bini aşmayacağını söylüyordu. Göç için Osmanlı makamlarının oluru elde edildi. Karşılıklı Göç (Muhaceret) komisyonları kuruldu.

Nüfus transferi Rus askerlerinin denetiminde Göç Komisyonu görevlileri tarafından gerçekleştirildi. Haziran 1864 sonlarına doğru Çerkesya ülkesi boşaltılmış, Karadeniz kıyılarında tek bir Çerkes bireyi bile bırakılmamış, tüm köyler ve yerleşimler ateşe verilip yakılmış oldu.


- Çerkesler sürülmemek için direnmediler mi?

- Elbette direndiler, kahramanca bir direniş örneği sundular. 13 Haziran 1861’de Soçi merkezli bir Meclis yönetimi (devlet) oluşturdular. Parlamenter bir demokrasiydi bu. Kısa sürede bir devlet yapılanmasına gittiler, ülke 12 yönetim yöresine (eyalet) ayrıldı, eyaletlere ve alt birimlerine atamalar yapıldı, idari ve adli örgütlenmeye gidildi, atlı birlikler teşkil edildi.

Öte yandan, 10 Mayıs 1862 tarihli bir Rus Hükümet Kararı ile Kuban Ordusu’na Çerkesleri göç ettirme ve kuvvet kullanma izni verildi. Rus generallerin beklentisi de buydu.
Çerkesler topraklarını adım adım kahramanca savundular. Yaklaşık 1,5 yıllık bir direnişten sonra ilkin Abzahlar Ruslarla anlaşarak savaştan çekildiler, topraklarını ve köylerini Kazaklara devrettiler. Abzahların bir kısmı Türkiye’ye, bir kısmı da Laba solunda gösterilen yerlere yerleşmek üzere köylerinden ayrıldı. Tıklayın. - http://www.circassiancenter.com/cc-...

Ardından Kasım 1863’te Şapsığlar da Ruslarla ateşkes antlaşması yaptılar. Kış koşulları gereği ve herhalde Osmanlıların da isteği üzerine Şapsığlara 6 Mart 1864 (Miladi 18 Mart 1864) günü akşamına değin köylerinde kalma izni verildi.

Şubat 1864 sonunda, karların erimesiyle harekete geçen Rus birlikleri Vıbıhlar üzerine yürüdüler ve onlara boyun eğdirdiler. 21 Mayıs 1864 (Miladi 2 Haziran 1864) günü, yeni Başkomutan Grandük Mihail Nikolayeviç başkanlığında şimdiki Krasnaya Polyana (Atkuac) yakınlarındaki Kbaada Çayırında bir araya gelen Rus birlileri Kafkas Savaşı’nın zaferle sonuçlandığını, bu toprakların sonsuza değin bir Rus toprağı olarak kalacağını ve bu topraklara Rusların yerleştirileceklerini ilan ettiler.


- Sürgünden sonra nerelerde Çerkesler kaldılar?

1774 yılında Kabardey ve oraya bağlı Osetya Rusya’ya ilhak edildi, ardından şimdiki Karaçay-Çerkes toprakları, en son olarak 1859’da şimdiki Adıge Cumhuriyeti toprakları Rusya’ya ilhak edildi. Bu üç yerdeki Adıge nüfus sürgün kapsamı dışında bırakıldı. Yine de bu üç yerden, zaman zaman Osmanlı topraklarına yönelik toplu göçler teşvik edildi.


- Şimdiki Adıge sayısı ne kadar?

- Adıgey’de yaklaşık 110 bin, Karaçay-Çerkes’te 56 bin, Kabartay-Balkar’da da 500 bin Çerkes var. Karadeniz kıyısı Şapsığlarını (14 bin) ve diğerlerini de eklediğimizde 700 bin üzeri bir nüfus elde ederiz.


- Sürgün öncesi Adıge nüfusu ne kadardı?

- Yaklaşık 2 milyon.


- Adıgey nüfusu niçin artmıyor? İlk kurulduğunda nüfus ne kadardı?

- Adıgey ilkin bir özerk il (oblast) olarak 27 Temmuz 1922’de kuruldu. 50 bin dolayında bir Çerkes nüfusu vardı. Şimdiki nüfus belirttiğim gibi 110 bin.
Soruyu daha iyi yanıtlamak için Adıge nüfus artışı konusunda bir karşılaştırma yapayım:


-1959’da Adıge, Karaçay, Balkar ve Çeçen nüfusları sırasıyla 80 bin, 81 bin, 42 bin ve 408 bin idi. 2010 resmi nüfus sayımına göre Adıgeler 125 bin, Karaçaylar 218 bin, Balkarlar 125 bin, Çeçenler de 1 milyon 341 bin oldu. Buna göre, aynı sayımdan (1959) bu yana Adıgeler 45 bin, Karaçaylar 137 bin arttı. Adıgelerin yarısı sayısındaki Balkarlar 83 bin arttı ve Adıge toplam sayısını yakaladı, Çeçenler de 933 bin arttı. Adıgeler 1,6 kat artarken, Karaçay ve Balkarlar 3 kata yakın, Çeçenler 3,5 kat arttı. Bunun nedeni ne olabilir?

-İkinci Dünya Savaşı sırasında Adıgey Adıge nüfusu 55 bin idi. Savaştan dönemeyen Çerkes sayısı 17 bin. Bu sayı erkek nüfusunun üçte ikisi, genç erkek nüfusunun ise tamamına yakını. Adıge genç nüfusu savaşta kırılırken öteki halklar, Karaçay, Balkar, Çeçen ve İnguşlar, Doğu’ya sürülmüş olmalarına rağmen askere alınmadıkları için genç nüfuslarını korudular.

Adıge nüfusu örneğin Balkar artış oranına göre artsaydı, sayı 125 bin yerine 240 bin, Çeçen artış oranına göre de 280 bin olurdu. Kayıp büyük. Adıge askerler deli gibi çarpışarak kendilerini feda ettiler...Savaşta en büyük darbeyi Adıgeler yediler.
Peki, Rus aferin mi dedi?..

Adıge kadınlar Hıristiyan bir nüfusla çevrili bir adada (Adıgey) kocasız kaldılar, evlenecek erkek bulamadılar. Çünkü gençler, erkekler ölmüştü. Artıştaki azlık buna, genç nüfus yokluğuna ve bunun yol açtığı boşluğuna dayanıyor.

Adıgeler ile bir avuç Şapsığ koca cumhuriyetleri aşacak biçimde Sovyetler Birliği Kahramanları çıkardılar. Buna rağmen faşist Rus generalleri (- ki, dünyanın hemen her yerinde generaller, genellikle egemen ulus milliyetçisi, ırkçı ve faşist olurlar, istisnası 1970’lerde kısmen Portekiz’de görülmüştür -) utanmadan Adıgelerin de Sibirya’ya sürülmeleri önerisini Stalin’e götürdüler. Stalin de “Adıge’siz bir Kafkasya’nın Kafkasya olma özelliği kalır mı?”diyerek öneriyi geri çevirdi. Ancak Karadeniz kıyısındaki Şapsığ ilçesi lağvedildi, yerine Çerkes katili, kan dökücü Amiral Lazarev’in adını taşıyan Lazarevsk ilçesi kuruldu (1945).


- Adıge Cumhuriyeti nasıl kuruldu?

- Bildiğiniz gibi Ekim 1917’de Rusya’da devrim oldu. Devrim hükümeti bütün uluslara özgürlük vaadinde bulundu. Ardından bir iç savaş patlak verdi. İç savaş Kafkasya’da 1920’de sona erdi.

Adıgeler Kuban-Karadeniz ili (oblastı) içinde Yekaterinodar (şimdi Krasnodar), Maykop, kıyıda Tuapse ve doğuda da Batalpaşinsk ilçelerindeki (şimdi Çerkessk) köylerde yaşıyorlardı. 1920’de anılan ile/ oblasta bağlı bir Dağlı yönetim birimi oluşturuldu. 1921’de özerk il kurma talebi Moskova’ya iletildi, uzun uğraşlardan sonra, 27 Temmuz 

1922’de Krasnodar ve Maykop ilçelerinde yaşayan Adıgeleri içine alan Çerkes (Adıge) Özerk İli kuruldu (- ayrıca 1924’te Karadeniz kıyısında Tuapse merkezli Şapsığ Ulusal İlçesi de kuruldu -).

Özerk il kurulduğunda Adıgece okutacak tek bir öğretmen bile yoktu Adıge ülkesinde. Rus dil bilginlerinin yardımıyla Adıgece öğretim başlatıldı. Alfabe ve kitaplar basıldı, yönetici, devlet memuru, aydın ve yazar kadroları yetiştirildi, bunlar devletçe desteklendi. Kısa sürede genç nüfusa okuma yazma öğretildi, bunun için bir okuma yazma seferberliği başlatıldı. Tıklayın - http://cherkessia.net/makale_detay....


***
Uzatmayayım. 1988 yılında Azerbaycan’a bağlı Yukarı Karabağ’da (Nagorno Karabağ) Ermeni nüfusun Azerbaycan’dan ayrılma talebi patlak verdi. Olay büyüdü ve büyük bir soruna dönüştü. Ezilen Sovyet halkları özgürlük taleplerinde bulunmaya başladılar. Rus yöneticiler şaşkına döndüler, küçük özerk il ve ilçelere (okrug) daha fazla özerklik vererek sorunları yatıştırma, deneme niteliğinde güvenilir bir ulus olan Adıgelere cumhuriyet kurdurma, başarılı olması durumunda bunu yayarak sorunlara çözüm bulma kararı aldılar. – Tıklayın- http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/arastirma/0191_isarildenyahya.htm

Adıge Özerk Oblastı Parlamentosu, Sovyetler henüz dağılmamışken, 5 Ekim 1990’da özerk ilin statüsünü cumhuriyete yükseltme kararı aldı. Sovyet Rusya Parlamentosu da 3 Temmuz 1991’de alt meclis kararını onaylayarak yasalaştırdı ve böylece Adıge Cumhuriyeti doğmuş oldu.


- Adıge Cumhuriyeti’nin artıları ve eksileri neler olabilir? Örneğin Çerkes soykırımını tanıdı mı?

- Önce artılara değineyim. Adıge Cumhuriyeti üst yönetiminde, parlamento ve hükümet de “paritet” (eşitlik, denge) denilen bir ilke uygulanır. Paritet Adıge Cumhuriyeti’nin kuruluşunda kabul edilmiştir, temel ilkelerdendir. Buna göre, Adıgece (% 25) ve Rusça (% 75) konuşan nüfus kesimlerinin yasama ve yürütme organlarında eşit temsili kabul edilmiştir. Çünkü cumhuriyet Adıge toprağında yerli halk Adıgeler adına kurulmuştur, Adıgelerin önceliği ve ayrıcalığı vardır. Bunun bir sonucu olarak parlamento ve hükümet üyelerinin yarısı Çerkes olur. Temsil konusunda Adıgeler ödün vermezler. Örneğin cumhuriyet başı (Łıŝha/ Glava) şimdiye değin hep Adıge olmuştur. Adıgece, ikinci planda kalsa da resmi dildir.

Adıge dil ve kültürüne ilişkin kurumlar vardır: Adıge Radyo-Televizyon Kurumu, Adıgece gazete: Adıge mak, bilimsel, sanatsal, edebi ve kültürel dergiler, ulusal tiyatro, ulusal kütüphane ve ulusal müze, vs.

Adıgece köy okullarında sınıfına göre değişmek üzere haftada 2-5 ders saati tutarında seçmeli ders olarak okutulur. Ancak ulusal okul denilen köy okulları tasfiye programına alınmıştır. Adıgece kent okullarında 1-3 ders saati tutarında isteğe bağlı olarak okutulabiliyor.

***
Eksilere gelince, Adıgey vatandaşlığı ve cumhuriyet başı seçilmek için Adıgece bilme koşulu kaldırıldı. Siyasi yetkiler azaltıldı, örneğin Moskova’nın izni olmadan yabancı nüfus yurttaşlığa alınamıyor. Gorbaçov döneminde 1-4 sınıflarda bütün dersler Adıgece idi, Yeltsin ve Putin dönemlerinde buna son verildi. Tam bu sıralarda işbirlikçi çevreler 

Adıgece ile Kabardeyceyi Besleney ağzında birleştirelim biçiminde yanıltıcı bir kampanya açmışlardı. DÇB ve KAFFED’in bu kampanyası Adıgeceye indirilen darbeyi kitlelerden gizleme amaçlı olmalıydı. Sonunda Adıgece dersler seçmeli dersler arasına alındı, kentlerde ilkokulda 3, ortaokulda 2, liselerde de haftada 1 ders saati düzeyine düşürüldü. Cumhuriyetin vergi yasası çıkarma yetkisi yok. Anayasal anlamda resmi dil olmasına karşın Adıgece çok sınırlı ölçüde kullanılabiliyor. Resmi işlemler Rusça yapılıyor.

Özellikle Carıme Aslan döneminde, 1989-2003 yılları arasında iş aramak üzere Adıgey’den 123,900 kişi ayrıldı, ayrılanların yerine 155,400 kişi (Rus) getirilerek devlet tarafından Adıgey’e yerleştirildi. Tıklayın - http://www.kafkasevi.com/index.php/article/detail/8

Böylece Ruslar yararına nüfus çoğunluğu korunmuş, güvence altına alınmış oldu. 1992’de Kazakistan’dan dönüş yapan Ruslar için Adıgey’in Tahtamukay ilçesinde konutlar inşa ediliyor, Adıge yönetimi de bunu gizliyor, duyulmaması için baskı ve sansür uyguluyordu. Adıgey bütçesi Moskova’dan gönderilen paralarla oluşuyor, mali özerklik yok, toplanan vergi Moskova’ya gidiyor, oradan bir pay gönderiliyor.

Birçok devlet kurumu hantal. Var mı yok mu belli değil, ama maaşlar ödeniyor. İş çıkmıyor. Tembellik yaygın. Örneğin 56 yıldan beri doğru düzgün bir Adıgece sözlük bile yayınlanamadı. Hakkını yemeyelim, Türkiyeli dönüşçü Açumıj Hilmi’nin çabasıyla pek de acil olmayan bir Türkçe-Çerkesçe sözlük yayınlandı. Peki, öncelik bir Türkçe - 
Çerkesçe sözlük olabilir mi?

Fahri Huvaj ve Abaze İbrahim de birer Türkçe- Çerkesçe sözlük yayınladı. Ancak Türkçeden Çerkesçeye çeviri diye bir şey gündemde yok, yakın bir zamanda olması da gündemde değil.

Gerekli olanı, Adıgece açıklamalı büyük bir sözlük. Bu yok. Çünkü zor, o iş çaba ister. Açumıj Hilmi’nin anılan koca sözlüğü yayınlanabildiğine göre para sorunu da olmamalı.

***
Başlarda Adıgece İspanya’nın özerk bölgelerinde olduğu gibi eşit haklı bir resmi dil olarak düşünülmüştü. Okullarda okutulacak, resmi dairelerde de işlem dili olacaktı.

İspanya’da Bask ya da Katalan Özerk Bölgesi’nde bütün okullarda İspanyolca ile birlikte Baskça ya da Katalanca da zorunlu ders dili olarak okutulur. Resmi dairelerde de her iki dil kullanılır. Yerel dili bilmeyen işyeri ruhsatı alamaz. 

Yerel dil buna benzer bir dizi önlemle koruma altına alınmıştır. Bu sayede General Franco rejiminin baskıları nedeniyle gerileyen, 1970’lerde nüfusun sadece % 23 gibi bir azınlığı tarafından konuşulmakta ya da bilinmekte olan Baskça şimdilerde genç nüfusun çoğunluğu tarafından konuşulan ve anlaşılan bir dil olmuştur. 

Bask, Katalan ve Galiç dilleri gün gün gelişen ve güçlenen diller. Rusya’da Rusça dışındaki diller ise gerileyen ve eriyen diller. Özerkliği olan birçok küçük ulus daha şimdiden dilini yitirmiş durumda. Tıklayın - http://cherkessia.net/author_articl...

Tek fark, Gorbaçov öncesinde yerel dilleri konuşanların dövülebiliyor, otobüslerden atılabiliyor olmasının sona ermiş olmasıdır. Rus yolcular devlet tarafından şımartılmış halde herkesin Rusça konuşmasını istiyor, terör estiriyorlardı. Şimdi buna cüret edilemiyor.

Saymaya kalkışırsak eksikliklerin sonu gelmez. Bizler olumluluğu destekliyor, olumsuzlukları eleştiriyor, teşhir ediyor ve düzeltilmelerini savunuyoruz. Bunun dışında bir amacımız, bir önyargımız olamaz.

Şunu da belirteyim. Kabardey-Balkar ve Adıge parlamentoları soykırımı tanıdılar, tanınması için de Rusya Federasyonu Parlamentosu’na başvuruda bulundular. Ama işe yaramadı. Moskova bunları inkâr ediyor, soykırım ve sürgün diye birşey yok diyor..


- Türkiye’de Kürt çocuklar Kürtçe konuşuyor, Çerkes çocuklar niye Çerkesçe konuşmuyorlar?

- Kürtlerle Çerkeslerin konumu farklı. Batıya göç edip kentlere yerleşen Kürtlerin çocukları da Kürtçe konuşmuyor, Türkleşiyorlar. Kürtlerin 40 milyon olduğunu söyleyenler var. Büyük bir nüfus. Kürtçe eskiden beri İran’da Kürt bölgeleri okullarında okutuluyor. Irak’ta özerklik adı altında fiilen bağımsız bir Kürt devleti var, Suriye’de de Rojava yapılanması gündemde. Kürtler bilinçli, ABD ve Batılı ülkelerin koruması altında. Düzinelerle Kürtçe yayın yapan radyo ve televizyon kanalı var.

Çerkesler ise her tarafa dağılmış durumda, toprak ve tarım geliri yetmiyor, çoğunluk kentlere taşınmış. Başkalarından destek almak bir yana baskı görüyor. Yine de köyde yaşama ve tarım ekonomisi sonucu 100 yıldan çok, 1970’lere değin dilimizi korumayı başardığımızı söylemeliyim.

Diasporada dil bir tek İsrail’de yaşıyor, yediden yetmişe herkes Çerkesçe konuşuyor. Bu da belirleyici olanın devlet politikaları olduğunu kanıtlıyor. Bir ibadet dili olma dışında ölü bir dil olan Yahudice İsrail’in kurulmasıyla birlikte diriltildi, bir toplum ve devlet dili oldu.

İsrail’in aksine Türkiye’de Türkleştirme, Arap ülkelerinde de Araplaştırma politikaları yürürlükte. Sahtekârca bazı sırt okşamalar ve tatlı sözler yanıltmamalı. Huylu huyundan vazgeçmiyor.

Örneğin, Beşar Esad sıkışmış olmalı “Suriye Arapların, Kürtlerin ve Çerkeslerin ülkesidir” diyebiliyor. Ama önceleri böyle miydi? Buralarda Çerkesçe istenmeyen ve aşağılanan bir dil. Bu da bir faşist politika.

Bundan yaklaşık 40 yıl önce Düzce’de tanıdığım bir ilkokul öğretmeni Çerkes kızına, “Çerkesçe eğitim olsa iyi olmaz mı?” diye sormuştum. “Ne demek Çerkesçe eğitim, Atatürk ilkeleri ne olacak? O zaman Kürtler ve Lazlar da kendi dillerinde okul isterler, sonunda birbirimizle anlaşamaz duruma düşeriz, olmaz öyle şey” diye kestirip atmıştı öğretmen kız. 

Yine yaklaşık 20 yıl önce de Gönen’de bir ilkokul öğretmenine aynı şeyi sormuştum. O da “O zaman iş Çerkeslerle kalmaz, Boşnak, Arnavut ve Pomaklar da kendi dillerinde okumak isterler. Sonunda birbirimizle anlaşamaz durumlara düşeriz” demişti. Ben de “Gönen’de, örneğinde köyünüzde, Dereköy’de doğan bir çocuk hemen her gün komşu Türk köylerine, ilçe merkezine gidip geliyor, bu durumda Türkçe öğrenememek gibi bir durum olabilir mi, bir çocuk Türkçe öğrenemeden yaşayabilir mi?” dedim. O da biraz düşündükten sonra, “ Galiba doğru söylüyorsunuz, Türkçe öğrenmemezlik edemez, herkes kendiliğinden Türkçe öğreniyor. Bunu düşünememiştim” dedi.

Demek ki egemen ulus milliyetçiliği ya da faşizm kişilerin, dahası toplumun beynini esir alıyor, ruhunu yok ediyor, onu yönlendiriyor, faşist rejimlerin karakteri budur, istemediği şeylerin düşünülmesini önlüyor, izin tanımıyor. Kitleleri kendi kimliğine yabancılaştırıyor, egemen ulus milliyetçiliğinin militanı haline getiriyor. Bunun üstesinden ancak bilinçlenmeyle gelinebilir. Bu da sağlam bir demokratik eğitimle olur.

Bugün Çin’de 55, Hindistan’da 35 resmi dil var. Zimbabwe’de bütün diller resmi dil. Pekâlâ birbirleriyle anlaşabiliyorlar, bölünmüyorlar. Örneğin bir Hintli 5-6 dili birlikte konuşabiliyor.

Dil ve kültür çokluğu aslında bir zenginlik kaynağı. Faşizm ise insanlık düşmanı bir hastalık.


- PKK ve Kürtler polis ve askerlerimize saldırıyor, korucuları öldürüyor, terör estiriyorlar. Bunu nasıl açıklamalı?

- Etnik sorunlar günümüzde silâhla çözülmüyor. İngiltere’de İskoçya’nın bağımsızlığı İskoç halkının oylamasına kalmış. İngilizler eskiden katıydılar, demokratik eğitim sayesinde değiştiler. İspanya’da Katalonya referanduma hazırlanıyor. Silâhlı müdahale, tutuklama diye bir şey yok. Elbette PKK’nın silâhlı mücadele yürütmesini savunamayız, karşıyız. Sorunlara barışçı çözümler bulunmalı. Bunun başka bir yolunun olabileceğini düşünemiyorum.

Rusya 1860’larda kıstırıp Çerkes özgürlüğünü boğmuş, Çerkesleri ülkesi dışına sürmüş ve Çerkesya’yı bizden çalmıştır. Hiçbir el Çerkeslere yardım etmemişti. Bugün koşullar değişmiştir.

Dediğim gibi Kürtlere ABD, Batı ve İsrail destek veriyor.

Türkiye’de “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” gibi uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan yasalar var. Bunlar gereği gibi uygulandığında birçok sorun kendiliğinden çözülebilecektir. Ama uygulanmıyor. Bunda bir iyi niyet olabilir mi?..

Semih Akgün: Terörü tek yanlı düşünmemek gerekir. Örneğin 1990’larda 3 bin Kürt köyü boşaltıldı ve ateşe verildi. Devletin yanlış ve hatta kötü politikaları oldu. Bataklık ve sivrisinek döngüsü burada da söz konusu.

- Devlet terörü de yasa dışı. 3 milyon Kürd’ün köylerinden ayrılmak zorunda bırakılması da yasaya aykırı ve bir insan hakları ihlali. Demokrasilerde böyle şeyler olmaz, olmamalı. Terörün her türlüsüne karşı çıkılmalı, diyalog ve barışçı çözümler savunulmalı.


- Çerkes Ethem hain midir?

- Hain, tartışmalı bir sözcük. Ülkesinin sırlarını düşmana verme, ülkesine silâh çekme ve casusluk yapma gibi şeyler anlaşılır. Çerkes Ethem bunlardan hiçbirini yapmadı.
1920’de Büyük Millet Meclisi’nde savaşın düzenli ordu birlikleriyle yürütülmesini isteyen bir kanat vardı, lideri Mustafa Kemal idi. Karşısında savaşın milis birliklerle yürütülmesini savunan sol eğilimli bir kanat da vardı. Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa ve Çerkes Ethem ikinci kanattaki liderlerdi. Çatışma çıktı, Çerkes Ethem silâh bıraktı ve can güvenliği nedeniyle Yunanlılara sığındı. Durum bundan ibarettir.


- Kuşçubaşı Eşref niçin 150’liklere dahil edildi?

- Kuşçubaşı Eşref, “Çerkes Ethem ve Avânesi” içinde sayılarak listeye alındı. Tehlikeli görülmüş olmalıydı. Af sonucu Türkiye’ye döndü, 1964’te İzmir’de öldü.


- 1864’ten sonra Diasporada sürgünler yaşandı mı?

- Evet, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ında Ruslar İstanbul Yeşilköy’e/ Ayastefanos’a kadar geldiler. Ayastefanos Antlaşmasıyla Edirne ötesi Rus bastırmasıyla Bulgarlara verildi. Osmanlı yenilmişti. Ege Denizi kuzeyine uzanan büyük bir Bulgaristan kuruldu. Bu durum, Rusların Akdeniz’e açılacakları korkusuna yol açtı, İngiliz ve Fransızlar kaygılandılar. 

Bu iki devletin bastırmasıyla 1878’de Berlin’de bir Konferans toplandı. Elden çıkmış Balkan toprakları hediye gibi Osmanlı Devleti’ne geri verildi. Yeni bir savaşı göze alamayan Rusya, “atlar tepişir, arada eşekler ezilir “ misali sorumluluğu üstüne atacağı bir günah keçisi olarak Çerkesleri buldu ve 1878 Berlin Antlaşması’na Çerkeslerin Avrupa topraklarından göç ettirilmesi maddesini koydurdu. 

Böylece dezenformasyon sonucu “Çerkes düşmanı” yapılmış Rus ve Bulgar kamuoyularını yatıştıracak bir ‘bahane’ buldu. Olan Çerkeslere oldu. Anadolu, Suriye, Ürdün ve İsrail Çerkesleri 1878 sonrasında Balkanlardan sürülen bu Çerkeslerin torunlarıdır.

Eğer bu son sürgün olmasaydı Çerkeslerin en az Balkanlar’da kalan kısmı Türk ve Arap asimilasyonlarından kurtulmuş olacaktı. Örneğin Yugoslavya idaresi Kosovalı tek bir köye düşmüş Çerkeslere anadili eğitimi hakkı tanımış, Çerkesçe okulda okutulmaya başlanmıştı.

1922 yılı sonu ile 1923 yılı başlarında Manyas ve Gönen’den “eşkıyaya yataklık yapma” gerekçesiyle Çerkes köyleri Doğu’ya sürülmeye başlanmış, bir kısmı da sürülmüştü. Ancak 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması gereği affa uğradığından sürgün durdurulmuş, sürülenler de devletçe eski köylerine geri getirilmiştir.


- Memluklar ve Kölemenler kimdir? Biraz bilgi verir misiniz?

- Kölemen Memluk’un uydurukçasıdır, Çerkes’i küçümseme amaçlı olmalı. Memlûk mülk (devlet) sahibi anlamına gelir, üst sınıftan, askeri kesimden kişileri ifade eder. Memluklar Osmanlı Yeniçerileri gibi kul (köle) takımından değildiler. Mısır sultanlarından Selahaddin’in esir pazarlarından 8 bin Çerkes çocuğunu aldırdığı, bunların asker olarak yetiştirildikleri anlatılır. Bu askerler kul değil, özgürdüler, maaş alır, mal mülk sahibi olabilir, evlenebilir, devlet yönetiminde görev alabilirlerdi. Tıklayın - http://adygvoice.ru/newsview.php?ui...

- Bram Alaudin: Hiçbir Memluk Çerkes olmayan bir kızla evlenmezdi, aralarında Çerkesçe konuşurlardı.

- Zamanla devlet yönetimi Çerkeslerinin eline geçti ve 139 yıl kadar sürdü. 1516’da topçu birlikleri olan Osmanlı Ordusu Suriye’de Merci Dabık denilen yerde Memluk Ordusunu yendi, 70 yaşındaki Sultan Kansu Gavri (Kanŝav Ğur) savaşta öldü. Yerine Tumanbay geçti. Adıgeler Japon Samurayları gibi ateşli silahlarla düşman karşısına çıkmayı kendilerine yediremiyor, erkekliğe sığdıramıyorlardı. 

Tumanbay değişim gereğini kavradı ve Avrupa’dan toplar getirtti, topçu eğitimi aldırdı. Topları Osmanlıların geleceği bir yere kumdan siperlerin gerisine mevzilendirdi, saklattı. Ancak hain bir Çerkes topların yerini Yavuz Sultan Selim’e bildirdi. Bir gece baskını ile toplar düşmanın eline geçti.

Mısır istilâ edildi, Tumanbay yakalanıp Kahire Kapısı önünde asıldı. Yine de Yavuz Sultan Selim Mısır’ı Memluklar olmadan yönetemeyeceğini anladı, Mısır’a bir Çerkes Vali atadı. Bu durum Kavalalı Mehmet Ali Paşa (1769-1849) dönemine değin sürdü. Kavalalı, Memluk ileri gelenleri ziyafet vereceğim diyerek Burciye Kalesinde topladı, pusuya düşürerek hepsini öldürttü. Sadece bir genç atıyla yüksek kale duvarından atladı, tam yere çakılacağı anda kendisini attan attı, kurtuldu ve İstanbul’a kalkmakta olan bir gemiye yetişerek canını kurtardı. Bu kişinin İstanbul’da paşa yapıldığı söylenir.

Liderlerin çoğunun katledilmesi üzerine Memlukların bir kısmı güneye, Sudan’a kaçtı, orada toplanıp alternatif bir devlet kurmaya çalıştılar. Ancak Kavalalı erken davranıp buna fırsat vermedi, Sudan’a yürüyerek Memlukları dağıttı. Memlukların izlerine günümüzde Sudan’ın Darfour, Çad’ın Vadai eyaletlerinde rastlandığı söylenir.


- Libya Çerkesleri Sudan’dan kaçanlar olabilir mi?

- Hayır, Mısır’ın işgali üzerine bir kısım Çerkesler Libya’ya doğru kaçtılar. Osmanlı askerleri onları Mısrat’a yakınlarındaki dağlık araziye değin kovaladılar, orada takibi durdurup geri döndüler. Çerkesler buraya, Mısurata çevresine, söylendiğine göre Ber’ase denilen dağlık alana yerleştiler ve çoğaldılar.


- Bizler geleceğe ilişkin ne yapabiliriz, neler yapılmalı?

- Dediğim gibi Adıge Cumhuriyeti, Adıgelerin azınlıkta olduğu (% 25) küçük bir ülke. Bulgaristan’da bunun birkaç katı bir Türk nüfusu var, Makedonya ve Yunanistan’da da Türkler yaşıyorlar. Ama esamileri okunmuyor. Çünkü oralarda köksüzler. Adıgeler binlerce yılık büyük bir kültürel birikimin, mirasın sahipleri, taşıyıcıları. Kafkasya’da dağ taş Adıge, tarih kokuyor. Herşey sayıyla ölçülmemeli. Kalite önemli. Şimdilerde 100 bin nüfuslu küçücük bir halk büyük bir birikimi taşıyorsa, kaldırabiliyorsa bunun mutlaka bir arka planı vardır.

Adıgeler 1860’larda, o zamanki koşullara göre bilinçliydiler, hastalıkların, ilaçların, teknik araçların hepsinin Adıgece karşılıkları vardı ve yeni adlar buluyorlardı, Adıgece sözcük üretmeye yatkın bir dil, Adıgeler dile çok önem verirlerdi, örneğin trene “мэшIоку” (mešoḱu; ateşli araba) adını vermişlerdi. Ruslar Adıgelerin üstün kültürünü, bu nedenle onları yenemeyeceklerini anlayınca yok etme yolunu seçtiler.

Öldürülmediği ya da asimile edilmediği sürece bir ulus yok edilemez, bilinçli bir halkı ise hiçbir güç alt edemez. Bunu bilmeliyiz. Kafkasya’ya dönme ve oraya yerleşme koşulları oluşursa kuşkusuz daha güçlü bir konuma ulaşacağız. Rus bunu biliyor ve önlemeye çalışıyor.

Dönüş konusunda Rusya engel üzerine engel çıkarıyor. Demokratik bir politika değil bu, ırkçı ve emperyalist bir politika.
Yine de umutsuz olmamak gerekir. Umutlu olmalıyız, çünkü on binlerce yüksek öğrenim görmüş ve görmekte olan gencimiz var, daha nicelerinin yetişeceğini biliyoruz. Bu gençler Yahudiler gibi bir birlik ve dayanışma içine girerlerse, kenetlenirlerse, ki kenetlenmeleri gerekir, o zaman amaca daha da yakınlaşacak ve amaç gerçekleşecektir inancındayım.

Sözlerime son verirken beni sabırla dinlediğiniz için hepinize, dernek yöneticilerine, saygıdeğer konuklara sonsuz teşekkürlerimi sunarım.


Bu yazı toplam 7930 defa okundu.





hapi cevdet yıldız

Sayın
Хьилми Ацумыжъ · Адыгэ Макъ'Da çalışıyor
Değerli kardeşim. Verdiğin bilgi için teşekkürler.
Ben hazırlamış olduğun sözlüğün Adıge Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü yayını olduğunu sanmıştım. Bu yanılmamdan ötürü özür dilerim. Ayrıca oradaki koloninin yardımcı olmamasını da anlayabilmiş değilim. Bebekler çok sevimliler. Gözlerinden öperim. Saygılar.

17 Ekim 2016 Pazartesi Saat 22:23
hapi cevdet yıldız

sayın Meretıko Soner,
Adıge Cumhuriyeti egemen, yani bağımsızlık hakkı olan bir cumhuriyet statüsüyle Rusya Federasyonu'na katılmıştı. Cumhuriyet öncesi 'Egemenlik deklarasyonu" da Adıge özerk ili parlamentosu tarafından yayınlanmıştı.

Yeltsin ve Putin rejimleri maalesef cumhuriyetlerin egemenlik yetkilerini kaldırdılar. Bütün cumhuriyet, özerk il (oblast) ve özerk ilçeler (okrug) için aynısı yapıldı. Resmi dillerin kullanım düzeyi iyice düşürüldü. Bunları biliyoruz. Maalesef Türkiye'den gitmiş dönüşçülerin çoğu, korktuğu ya da rejime yaranmak istediği için bunları gizliyor, hiçbir bilgi aktarımında bulunmuyor.

Olumsuzluklar için Adıge Cumhuriyeti'ne ya da diğer cumhuriyetlere kızmak ve küsmek olmaz. Bu oluşumda cumhuriyetlerin hiçbir günahı olamaz. Sorumlu Rus egemen rejimidir. Görevimiz bunu tanımak, yöntemlerini öğrenerek teşhir etmek, dünya ve tarih önünde onu mahkum etmeye çalışmaktır.

O zaman yaptığımız işe yarayacaktır. İşbirlikçiler onca olumsuzluğu görmez, ama kendileri açısından kullanabilecekleri bir malzeme gördüklerinde şaha kalkarlar. Onlara fırsat yaratmayacak yazılar yazmalıyız.

Siz bir İngiliz aydın ve diplomatının kızgınlık, hiddet ifade eden sözler söylediğini hiç duydunuz mu? Sözünü ettiğiniz marşta "Sen Rusya bütünlüğü/ birliği içinde bağımsız bir birimsin" deniyor. Daha başka ne denebilirdi? Gününde Kenan Evren'i kim eleştirebiliyordu? Olayları koşullara göre değerlendirmek gerekir.

Bizim kaç cumhuriyetimiz var da tercih yapıyoruz?..Güzel de çirkin de olsa kız bizim kızımız, bunu untmayalım.

Abzahlar kızgınlık ifade eden sözlerle İmparator'a meydan okudular da ne oldu?.. Sonucu görüyorsunuz. Koca Kafkasya'da Abzah ağzında konuşan tek köy kaldı, ulus tükenme noktasına vardı. "Rahmetli iyi adamdı, maalesef kaza kurşununa kurban oldu" durumunun bir yararı olabilir mi?

Bütün bunları dikkate alarak soğukkanlı olmakta yarar vardır, zararın neresinden dönülürse kârdır, derim. Mutlaka güzel günler gelecektir. Tarihin tekeri geriye dönmez, insanlık geriye gitmez...
Umutsuz olmamak gerekir.

17 Ekim 2016 Pazartesi Saat 18:35
Meretıko Soner

Sözde kukla rejim Adigey cumhuriyetinin marşına bak , güzel Rusyanın bir parçasısın. Buna abzekler şöyle demişti 150 yıl önce " ölüm köle hayatından iyidir , biz Adigeler damarlarımızda kan aktıkça Rus çarının kölesi olmayacağız " Dünyada saygınlığı olmayan sahte bir cumhuriyet.

17 Ekim 2016 Pazartesi Saat 04:28
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net