Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
KAFKASYA'DA OLMAK
06 Aralık 2011 Salı Saat 23:13
Kültür kavramı, kişiden kişiye değişen görüş farklılıklarından ötürü değişik şekillerde ele alınan bir kavramdır. Yapısalcılığın kurucusu ünlü Fransız antropoloğu Levi-Strauss da, bir göstergeler sistemi gibi ele alır kültür olgusunu. Levi-Strauss'a göre, biz öncelikle bilinç değil, dilin, kültürün ve eğitimin ürünü olan toplumsal yaratıklarız.

Levi-Strauss'a göre; özellikle dil, evrensel insan gerçeklikleri, insan olma niteliği sayesinde bütün insanlar tarafından paylaşılır ve yapının her düzeyinde gözlemlenebilir hale gelir.  Antropolog, kültür olarak adlandırdığımız şeyin istediğimiz zaman parçalarından birkaçını atıp yerine başka parçalar koyabileceğimizi ve bu şekilde kendi bireysel, kültürel ve etnik kimliklerimizi değiştirip inşaa edebileceğimizi, kültürü her defasında yeniden değiştirebileceğimizi söylemektedir.

Kültür ve dil olgusunun bizdeki izdüşümlerine bakıldığında ise; Çerkes toplumunda kültürün oldukça değişik bir yapı gösterdiği söylenebilir. Modern bir toplum olduğu yadsınamaz olan Çerkesler, Khabze adlı belli başlı görünmez sınırlar çerçevesinde yumuşak bir denetleme mekanizması ile yaşamaktadır. Bu öyle bir mekenizmadır ki, toplumun hoş karşılamayacağı durumlar kişi tarafından net birşekilde bilinmektedir. Bu, asırlardır süregelen yapısını bozmadan nesiller yoluyla düzenlenmesi gereken bir toplumsal normlar sistemini ifade etmektedir.

Buradan hareketle, Ağustos ayında gerçekleştirdiğimiz Adigey gezimizi yaşananlarla anlatmak yerine orada yaşadığım duyguları tarif etmeyi deneyeceğim.

Kafkasya’da olmak, Levi-Strauss’un bahsettiği gibi, kültürün ne kadar ürünü olduğumuzla alakalı bir durum. Hepimizin hayatta, zaman ve mekandan bağımsız olarak sıklıkla yaşadığı yabancılık duygusunu unutturan bir duygu. Antropoloğun da bahsettiği gibi, hiçbirşey bir insanın kendi özünden kopmamasını mecburi kılıyor aslında. Ne milliyetçilik ne de onunla ilintili bir durum bu. Bu insanın ancak kendi kökeniyle, eskilerden miras olarak devraldığı geçmişi ile yaşayabileceğinin bir ispatı.

Kafkasya’da iken, diasporik bir toplum olan Türkiye’deki Çerkesler olarak yaşadığımız sıkışmışlık hissinin geçici dahi olsa azaldığını hissediyor insan. Kendimizi doğduğumuz günden beri çoklukla misafir hissettiğimiz zamanlardan ayrı olarak, bu insanları uzun zamandan beri tanıyor ve onlarla yaşıyor olduğumuz fikri kaplıyor benliğinizi.

Bunlardan ayrı olarak, vatanınızda akrabalarınızı bulup da onlarla ortak bir dil çerçevesinde konuşamadığınız o an anlıyorsunuz birçok şeyin anlamsızlığını ve Çerkeslik tanımının içinin dili konuşamadığınız zaman nasıl da bir anda boşaldığını. Boğazınızda bir yumru oluşuyor göz göze geldiğiniz zaman akrabalarınızla. ‘Sen bendensin, ben de senden, fakat ifade edemiyorum duygularımı, lütfen beni anla’ demek istiyor insan. Kendi vatanınızda bir misafir olarak bulunmak, hiçbir ortak dilde birbirinizi anlayamamak o ana kadarki tüm kabullenişlerinize dur diyor. ‘Ben ne yaptım, nasıl öğrenemedim.’  ‘Anne, baba, bunu bana niye yaptınız..’

Ayrıca, oradakilerin bizler gibi sabah kalkıp işe gittiklerini, kafelerde oturup muhabbet ettiklerini, kısaca bizimle benzer gibi görünen hayatlar sürdüklerini görünce o zaman anlıyorsunuz Çerkeslik dediğimiz olgunun içselleştirilmiş bir davranış ve normlar bütününü ifade ettiğini. Bu güzel insanlar, Çerkesce konuşuyor, Çerkes kalma çabasının verdiği zorluklarla başetmek yerine sıradan bir vatandaşın yaşadığı günlük telaşları yaşıyorlar. Onların  çocukları kendi vatanlarında doğup, onlara ait bir kültüre doğacaklar. Dillerini az ya da çok, biliyor olacak, Adigey onlar için her zaman bir turistik geziden daha fazlasını ifade edecek. Laganaki Dağları’ndan karşı tepelere bakarken bunları düşündüm. Ne kadar da turist gelmişiz bu hayata. Bizlerin, olmadığımız birisi olmaya çalışmamız manasız. Bizler diasporik bir toplumuz ve bunu inkar etmemiz ne yazık ki olanaksız. Kendimizi Maykop’ta yaşayan ve hiç sürülmemiş bir toplum olarak görmemiz ne kadar gerçekdışı ise Türkiye’de kültüre dair hiçbir öğeyi dikkate almadan kültürümüzden habersiz yaşamak da o kadar imkansız bir durumdur. Birçok tartışmayı bir kenara bırakıp bu durumu nasıl daha ileriye taşıyabileceğimiz üzerinde durulması gerekn en önemli durumdur. Diasporik bir toplum oluşumuzla bir an önce yüzleşmemiz bir gerekliliktir.

Toplum olarak yapılması gereken, diasporik kimliğimizi yeniden tanımlamak olmalı. Gerçeklikle yüzleşip, olmadığımız bir Çerkeslik tanımının içine hapsolmadan. Çerkesliği olduğu gibi ve olduğumuz gibi, olması gerektiği gibi yaşayarak.

Levi-Strauss’un da altını çizdiği gibi bizler, Çerkesliğe ait öğeleri bozmadan, kültüre ait öğelerin yerlerini zaman zaman yumuşak bir biçimde puzzle’ın parçaları gibi hayatlarımızın zemininde oynatabiliriz ve oynatmalıyız, ki çağ gereği olanaksız bir durum yerine getirilmeden devam edeceğine daha olanaklı benzer, ikame öğelerle bu ritüeller binlerce yıl kültürümüzü, hayatımızı zenginleştirerek sürüp gitsin.

Varoluş değil, yaşamak erdemden değil midir? Salt Çerkes olmanın değil, Çerkesliği en insani, yaşanabilir ve diğer kuşaklara aktarımı imkanlı bir tarzda yaşamanın da olduğu gibi…

T’lişhe Cansu Denef Oktay

 


Bu haber toplam 2527 defa okundu.


Cansu Denef Oktay

Semih Bey, Selda Hanım, hoşbulduk. Teşekkür ederim. Bazı duyguları paylaşmak ister insan, başkası da o şekilde hissetsin ister. Bu da böyle birşeydi aslında, beğenmenize sevindim. Elimden geldiğince destek vermeye çalışacağım siteye, her konuda.
Kolaylıklar diliyorum. Selam ve saygılar..

08 Aralık 2011 Perşembe Saat 10:35
Murat Demirhan

Entelektüel düzeyi yüksek, derinlerden kopup gelen bir yazı olduğu ilk bakışta göze çarpıyor.
O kadar çok şey var ki açılan bu konuya dair söylenebilecek...Yazar sosyolog olunca, insanın aklına değinilmesini dilediği o kadar çok şey olduğu geliyor ki...Ve o kadar ihtiyacımız var ki bu konudaki farkındalığa...

Denef, kurumsallaşmanın kültürel etkileşimi, bütünleşmeyi, gelişimi ve değişimi nasıl temsil ettiğini de anlatır bize umarım. Umarım insan davranışlarının, yeme-içme, giyim, danslar ve benzerlerinin aslında kültür buzdağının görünen ksımı olduğunu, davranışların ve tarzların gerçek belirleyicisi olan temel değerlerin duyu organlarıyla algılanamayan kısımda, buzdağının en büyük kısmını oluşturacak şekilde en dipte yattığını da anlatır.
Umarım diyasporada yaşadığımız kültür şokunu da yazar. Uyumsuzluğumuzdan kaynaklanan psikolojik rahatsızlıklarımızı da iyice tarifler bize. Alışık olmadığımız bir yaşam tarzını yaşamak zorunda kalan, kendi yaşamımıza verdiğimiz anlamı zayıflatan sosyal sinyaller alan biz çerkeslerin yaşadığı endişe-kaygı ve kuşkuları, sürekli uyum sağlamaya çalışmışlıktan yorulmuşluğumuzu, kaybetme ve reddedilme korkumuzu, yetkinliklerimizin değersizliği hissimizi de ele alır bundan sonraki yazılarında.
Buradan başlayarak belki, iki kültür arasında sıkışmış yaşayan bizlerin, 1840 larda başlayan "balayı" aşamasından 2000 lerdeki "müzakere" aşamasına geçişimizi de konumlandırır. Ve buradan da "uyum sağlama" aşamasına nasıl geçeceğimize ışık tutar. Ve belki de aydınlanırız yok olmadan, bir gün "Bağımsızlık ve Çift kültürde ustalaşma" aşamasına geçiş yaparız belki de. Güven duygumuzu yeniden kazanabiliriz, özgürleşebiliriz belki de yabancılaşmadan..."Korumak" yerine "Gelişmeyi" seçeriz belki, belki bir gün gerçekten sosyolojideki "modern toplum" tanımına uygun, kentlileşmiş oluruz aslımıza sadık kalarak.

Gün be gün değişen çevresel koşullara, teknolojik değişimlere ve bir çok etmenin neden olduğu rastlantısal bir sürü belirsizlikle baş edebilme gücümüzü nereden alacağız biz Çerkesler? Anlat bize Denef...

08 Aralık 2011 Perşembe Saat 04:56
Bırs Selda

Sevgili Denef,
Yazınız, Çerkesya Yurtseverleri'nin düşünmeye ve eyleme nereden başlayacağı ile ilgili oldukça başarılı tespitler içeriyor.
Aslında diasporada üstlendiğimiz rollerle alt ve üst benliklerimizi nasıl bir çelişkide bıraktığımızı bir kez daha kendimize itiraf etmiş olduk.. Romantizm ya da sürrealizm çizgisinden kurtularak "Çerkeslik dediğimiz olgunun içselleştirilmiş bir davranış ve normlar bütününü"ne dönüşme zamanıdır artık. Kültür kavramı ile ilgili tespitlerinize de katılmamak mümkün değil..
Bu lezzetle okunan yazı için teşekkür ediyoruz..Hoşgeldiniz...

07 Aralık 2011 Çarşamba Saat 21:56
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net