Deprem bir doğa olayıdır. Önlenemez, ama onunla birlikte yaşanabilir. Türkiye'nin üçte ikisi deprem alanı. Fiziki Coğrafya ve Jeomorfoloji (yer şekilleri bilimi) okumuş biriyim. Yer kabuğunda fay denen çatlaklar var. Vadiler ve alüvyonlu ovalar en verimli tarım topraklarıdır. İnsanlar bu gibi yerlerde birikirler, ama buraları, çatlaklar yer kabuğunun en tehlikeli deprem alanları.
Eski insanlar doğa olaylarının nedenlerini bilemedikleri için, depremlerin, sel, kuraklık ve yangın gibi afetlerin, Tanrılara karşı işlenmiş bir suçun karşılığı ve uyarı olarak gönderildiklerine inanırlardı. Bu gibi uydurmalara inananlar günümüzde de vardır. İnanmasalar önlem alınır, bilime değer verilir, felaketlerin önü alınırdı. Japonya'da olduğu gibi.
Deprem sonrasında, cesetlerin çürüme ve kokmaları sonucu salgın hastalıklar baş gösterir, kitlesel ölümler başlar. İlk çağların büyük kentleri bu gibi salgın hastalıklar nedeniyle terk edilmiştir. Anadolu kıyı kesimlerinde ve fay (kırık) hatları boylarında böylesine terk edilmiş çok sayıda kent kalıntısı bulunuyor. Üstelik bu İlkçağ insanları arasında bilim ve sanat da yaygındı. Binlerce kişilik açık hava tiyatroları, okul ve kütüphaneler, okuyan bir halk vardı. Yine de çoğunluk uydurmalardan kopamıyor., korkuyor ve kaçmak dışında bir çıkış yolu bulamıyor, önlem alamıyordu. Uydurmalardan kopmak zordur.
Depremlerin yıkıcı sonuçları ve nedenleri
Ülkemiz halkı yoksuldur; kaderci (bilim dışı) anlayışlar da yaygındır. Yoksul aileler en ucuz yolla başlarını sokacak bir yuva arayışındalar. Böyleleri büyük çoğunluk. İnşaatçılar, müteahhitler en ucuz yolla konut ve daire üretmeye bakıyorlar, yoksa ürettiklerini satamazlar. Bu da kaliteyi düşürüyor ve tehlikeyi büyütüyor.
Lüks konutların ayrı müşterileri vardır.
Lüks dışı denetim zayıf, piyasada kötü rekabet koşulları yürürlükte. Rüşvet dönüyor. Kalite artacağına düşüyor. Bu da bir tıkanma ve bir çaresizlik girdabı oluşturuyor.
1999 depreminden sonra 24 yıl havanda su dövdük. Çamlıca Tepesine 64 bin kişilik Ulu bir Cami kondurduk, bazı sabahları cemaat sayısı 11 kişiye düşüyor, deniyor. Cami inşaatı yarışması yapıldı, kent ve mahalleler gereksiz lüks camilerle dolduruldu. Dünya kadar para harcandı. Savurganlık diz boyu.
Eksik olmasın AKP Başkanı Tayyip Beyimiz de "Çoğalalım, en az üç beş çocuk yapalım" diyor. Nüfus patlamasına körükle gidiyor. Aç ve işsiz milyonları çoğaltarak mı şahlanacağız?.. Onlar için nereden bulup konut üreteceğiz. Çürük çarık konutlar birer ölüm tuzağı.
Çin tek çocuk kısıtlaması getirdi, aşırı nüfus artışını kontrol altına aldı. Rahatladı. Şimdi bizden iyi durumda, nüfusu azalıyor. Amaç aç ve bilgisiz insan sayısının artması değil, kaliteli nüfusun artması. Kafkasya'da Adıgeler ve Ruslar artmazken, Doğu halkları, örneğin Çeçenler, İnguşlar, Kabartaylar, Karaçay ve Balkarlar, Dağıstanlılar, Tatarlar, Başkurtlar, Buryat ve Yakutlar artıyor...
Yoksul ve geri ülkelerin nüfusları müthiş artıyor. Afrika'da nüfus patlaması yaşanıyor. Türkiye'de de 10 ve üzeri çocuk yapan yöreler, iller var. Ama Avrupa, ABD, Kanada, Japonya ve Avustralya gibi ileri ve gelişmiş ülkelerde nüfus ya hiç artmıyor ya da çok az artıyor.
Yapılması gereken
O halde dikey değil yatay konut üretilmesi, dikey (katlı) üretimin çok sıkı denetim altına alınması zorunludur. Bu işi devlet desteği olmadan başarmak mümkün değildir. Yatay (tek ya da iki katlı) üretim desteklenmelidir. Tek katlı konut da büyük para ister. Bedava (gecekondu) dönemi kapanmalı. Asgari ücretin 8,500 TL olduğu, normal konutların 1 milyon liradan başladığı bir yerde, yoksul nüfus adına sağlıklı konut üretilebilir mi? Hayaldir. Kendi kendimizi kandırmayalım. Depremi İlahi bir uyarı olarak algılayan milyonların yaşadığı yoksul ve geri bir ülkede sorunu İlahiyatçı Reis bile çözemedi, çözemez de. 40 bin üzeri can verdik. Daha da artacak...
O halde bir zihniyet, bir düşünce inkılabı gerekiyor. Para yok, arsa yok, yağmacı zihniyet (hile ve kurnazlık) var, ama çözüm değil, kurtarmıyor. Bu durumda, olanı en iyi bir biçimde kullanmalı, köşe dönmeciliğin çıkar yol olamayacağını artık anlamalı ve ona göre çözüm yolları aramalıyız. Aksi takdirde, on binler enkaz altında kalmaya devam eder...
Allah başka acılar yaşatmasın diyelim...