Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Huşt Semih Akgün
Çerkeslerin Çerkeslikle İmtihanı
17 Nisan 2025 Perşembe Saat 22:17


İnsanı çocukları gibi algılamak, politikacıların işi. Çocukları ya da kuzuları. Parası, pulu, piyonu mu deseydik?


Dünyaya ilk geldiğinde insan için; günahsız derler, boş ve beyaz bir kağıt gibidir derler. Hep eğilip, bükülebilirliğe atıflarla doludur. Politikacının yurttaşlar ile ilgili tanımlamaları saflığa gönderme. 


Tarih inşa ederler, biyoloji, bilim topyekün. insanlanın algılarıyla oynayarak tuğla tuğla inşa edilen, yalan mı, doğru mu bilinmez. Bir insan olarak bizi kuşatan herşey, çoğunlukla illüzyondan ibarettir. Kabul etsek/ etmesek de öyle.

 ***

Son zamanlarda Türkiye Çerkeslerinin arasında daha çok tartışıldığını gördüğümüz bir konu var. Türk olmak ya da Çerkes olmak, belki her ikisi de birden, yoksa hepsi birden ret sınırında olmasın! Her zamanki beylik sözü etmeden geçmeyelim! Durun, tabii ki önce insanız da, Size kim, nerede, ne zaman, ne olduğunuzu sordu? Üstelik tüm içtenliğiyle, mahalle baskısı kurmadan ve yanıtı içinde sorular sormadan. 

***

Sorulanı başkasına sormadan kendi üzerime bir soru aldığım için örnekleme kendimi koydum. Dedim ki "Sen ne hissediyorsun? Kendini tanımlarken bir etnik/ ulusal aidiyet olarak nesin?" Öncelikle kendimi ne hissettiğimden önce şunu belirtmek gereği duyuyorum. Yeryüzü üzerinde bir insan olarak, her hangi bir etnik/ ulusal birime ait olabilirdim. Hiç birinden de gocunmazdım. Dünyayı alt üst edip, milyonlarca insanın canına kıymış, imparatorluk yaratmış halklar da içinde bunların, zavallı, sefil ve göçebe yaşantısıyla evlerini kaplumbağa gibi sırtında taşıyanlar da. Sonuçta kisi kendinden sorumludur. Babasının sulbünden, anasının rahminden sorumlu insan olur mu? Bireyi yapmadıklarından sorumlu tutacaksak, engel olması gerektiğinde görevini yapmadığı için sorumlu tutabiliriz. 800 yıl önce atalarının ne yaptığından sorumlu olabilmesi için bireyin ya da toplumun, yaptıklarının tekraren yapılıp yapılmadığına bakarız Ya da bile bile hata, yanlış ya da haksızlık gibi bir suça ortak olup olunmadığına bakarız.


Türkiye Çerkeslerinin, Çerkes'mi, Türk'müyüm? Sorusunu sorduğu dönem cumhuriyet dönemiydi. Yoksa ilk geldikleri zaman toplumsal yapılarının vücut bulduğu yurtlarından yeni gelmişlerdi. Ve varoluş iklimine daha yakındılar. Eh tabii ki cumhuriyet demek demokrasi demek değildir, belki demokrasiye giden yolda bir bebek adımı. Bir türlü varılamayan bir uzak hedef gibi. 


Cumhuriyet kurulurken kabul etmek gerekir ki, Avrupa'da esin kaynağı olan ülkelerde geçerli olan iklim, sert ve şiddet dolu bir milliyetçilik çağıydı. Ümmetçi ve pederşahi bir sistemden, bir teokratik/ monarşiden, cumhuriyete doğru evrilmek üzere bir ülke vardı ortada; Osmanlı. 

***

Ne kişiyi, toplumdan, ne toplumları diğerlerinden ve ne de insanoğlunu, yeryüzünden soyutlayabilmek mümkündür. O dönemi, o dönemin öncülerini, yarattıklarını suçlamak ile zaman kaybetmeye gerek var m? Az derdimiz varmış gibi her yanlıştan, binlerce yanlış çıkartmaya, insanları birbirleri ile karşı karşıya getirmeye ne gerek? Akıllıca, sakince, bütün bir tarihi, nesnel ve tarafsız gözlerle bakarak tartışmak başka sey de, her konuşmadan düşmanlık, nefret, diğerileştirme çıkarmak çok kolaydır.


Gelelim başlıkta yazdığımız soruya, imtihana! Türkiye'de Türk olmak en kolay şeydir. Öğretilmiş, öğrenilmiş, kabullenilmiş bir şeydir Türk olmak Türkiye'de. Kimseye ne olduğu ya da aidiyeti sorulmaz, hatta varsa farklılığı saklanır. Anadili sormak ya da resmi kayıt altına almak ya da devletin bunu sahiplenip, koruma altına almak gibi bir yükümlülüğü de yoktur. Yurttaşlık bağı ile ülkeye ve üzerindeki devlete bağlı herkesten yükümlülük beklenir. Yani askerlik, vergi vermek vb, Oysa devletten beklenen eğitim vb yükümlülükler sadece tek bir dil ve aidiyet ekseninde değerlendirilir. Türk Tarih Kurumu ya da Türk Dil Kurumu gibi kurumlar sadece bir dile hizmet eder.


Oysa ülkede onlarca etnik birim, dil ve kültür var. Bunlanın kendilerine özgü grameri, yazı dili, tarihi, karakteristik özellikleri, dansları, müzikleri, edebiyatları. Üstelik sadece var olan değil, geliştirilmek gibi bir sorumluluk ile karşı karşıyayız. Çünkü bu tür yapıların olmazsa olmazı; yaşayabilmesi için gelişmeye gereksinimi vardır. Kuşkusuz bunun bir mali boyutu bulunur. Her şey öyle o kadar göründüğü kadar kolay hal yoluna koyulmaz. Ancak eksikleri tamamlama istek ve iradesi de gösterilmeli değil mi?


Öylesine bir zaman içre gidiyoruz ki, yürümüyor, koşmuyor artık adeta ışınlanıyoruz. Öyleyse geçmiş geçmişte kalmak üzere. Ve gelecek dijital devrimin ayak sesleri! Her dil, her kültür yaşamayı, ayakta kalmayı hak eder. Ve artık olanaklarımız neredeyse sınırsız. Artık taş, çekiç, çivi, kağıt, daktilo, mürekkep, matbaa, hamal çağları bitti. Yok oluşa meydan okuduğumuz bir çağ geldi, dayandı kapımıza Kimseyi çeşitli bahanelerle kandıramayacağımız bir zamandayız. En küçük nüfuslu bir etnik dili dahi yaşatabileceğimiz zamana geldik. Öylesine bir zaman daha gelecek ki sayısız dilleri beynimize yerleştirilmiş bir çip aracılığıyla konuşur yazar hale geleceğiz. Öyle çok uzak zamanlar değil, çokta kötü değil. Yeter ki arşivlenmiş, dijital ortama kazanılmış şeyler olsun.


Çerkeslerin kim oldukları olmadıkları, nereden nasıl geldikleri, hangi dili konuştukları, ait oldukları coğrafyalar, hepsi artık tartışmaya o kadar kapalı konular ki.


Bu sayfalarda çok yazdık, herkes yazdı, tartıştı. Hoş! Yapay zeka denen bir şey artık bizim adımıza düşünüyor, sorular sorup, yanıtlar veriyor. Burada Türkiye Çerkeslerini, başkalarından ayıranın ne olduğunu açıklamaya çalışıp, bundan hasımlık üretmeye kimse gayret göstermedi, göstermez. Fakat Türkiye Çerkeslerini Çerkes olmaya yönlendiren şey, basit bir egoyu öne çıkartma ve çocuksu bir istek değil. Her soy, yaşamak ve kendinden sonra gelenleri yaşatmak ister. Bu her canlının içgüdüsel programlanmış halidir. İster fıtrat/ yaradılış deyin, ister evrimsel/ bilimsel yorumlar ile açıklayın bu programın içine doğarız. Eh Çerkes olmanın tanımı sadece biyolojik bir açıklamaya dayanmaz. Sosyal-kültürel kodlar, psikolojik yapı, dil, gelenekler, düşünce ya da eğlence biçimi her şeyde o Çerkes olmayı tamamlar. Yaşamda kalmayı sadece biyolojik değil bütün bu yapı içinde düşünmek gerekir. Çerkes olmak bir aidiyettir, Türk olmakta, Yurttaşlık bağı ile bağlı olmak Türkiye Cumhuriyetine bağlılıktır. Gönüllü, ilkeli, özverili biçimde. Ve tabii ki Türke düşmanlık ve diğerileştirme değil, Türke dost ve içtenlikli bir muhabbet gerektirir. Tüm ülke aidiyetlerini kucaklayan bir Türkiye Yurtseverliği herkes gibi Çerkesleri de ilgilendirir. 

***

Türkiye Çerkesleri, anayurtları olan, atalarının ülkesi Çerkesya'yı hiçbir zaman unutmadılar unutmayacaklar. Bu anlamda Çerkesya Yurtseverliği daima ruhumuzu ışıtan ve köklerimizi aydınlatan bir kanat görevi görmektedir. Diğer tarafta Anadolu'ya geldik, yeni bir sayfa açtık, yeni bir yurt edindik. Tabii ki Türkiye Yurtseveriyiz, Türk'ten, Kürt'ten, Laz'dan farkımız olmadan, hep beraber bu ülkenin birliği, dirliği, gelişimi, refahı, huzuru için her şeyi yaparız yapacağız. Demek ki Türkiye Çerkeslerinin Çerkeslik'le (Adiğağe) ya da Türklükle imtihanı diye bir sorunumuz yok. Hem Türkiye, hem de Çerkesya Yurtseveriyiz. Bu iki bağlılık; birbirini iten, ret eden, inkar eden şeyler değildir. 


Var olan sorunlarımızda, gelen dijital devrim ile artık tümüyle gündemimizden çıkacaktır. Yeter ki Türkiyeli Çerkesler var olmak ve sonsuza kadar Çerkes kalmak iradesini göstersinler


Bu yazı toplam 2113 defa okundu.





Bu yazıya yorum eklenmemiştir.
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net