Bildiğiniz gibi Türkiye, uzun bir zamandır “Yeni Anayasa”yı tartışıyor. Topluma sanki, “yepyeni”, “bütün sınıfların; ulusal, etnik ve dini toplulukların çıkarlarını temsil edecek”, “sorunlarını çözecek” ve “bir daha hiç değişmeyecek” bir Anayasa yapılacakmış gibi bir hava pompalandı. Ve bazılarımız bu havaya kendilerini kaptırmış durumdalar.
Halbuki, Türkiye neredeyse 150 yıldır “Anayasa”yı tartışır. Bu tartışmaların ilk ürünü 1876 yılında yürülüğe giren “Kanun-i Esasi”dir. Sonra 1909’da, 1924’te, 1961 ve 1982’de “Yeni Anayasa”lar yapılmıştır.
Şimdi yapılacak olan da “Son Anayasa” olmayacak, toplumsal ilişkiler ve dengeler değişince tartışmalar yeniden başlayacak, “Yeni Anayasa”lar yapılacaktır.
Çünkü Anayasa, nihayetinde bir iktidar belgesidir. Vatandaşa bazı haklar ve özgürlükler veren değil, vatandaşın hak ve özgürlüklerini kabul ettirdiği bir metindir. Ve Anayasanın sınırlarını belirleyen soyut idealler, niyetler, ilkeler veya istekler değil; somut toplumsal mücadelelerdir.
Kitleler ve “vatandaş” ister, mücadele ederse demokrasi ve özgürlüklerin sınırları genişler, aksi halde daralır. İlk anayasa olarak bilinen Magna Carta’dan beri böyledir bu.
Bu gerçeklikten yola çıkan bizler, “Yeni Anayasa”nın yapılmasına katkıda bulunacak; taleplerimizi ve beklentilerimizi ilgili merciilere iletecek kurumlarımızdan ve büyüklerimizden öncelikle ve “sadece” kendi özgün sorunlarımıza yoğunlaşmalarını istiyoruz.
Görevimiz, çıkarları çelişen sınıfların, ulusal-dini toplulukların ve onlarca toplumsal grubun hangi ilkeler veya dengeler gözetilerek birlikte yaşayabileceklerinin formullerini bulmak değil; Çerkeslerin varlıklarını devam ettirebilmeleri için hangi hak ve özgürlüklere sahip olmaları gerektiğini dile getirmek; bunun için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını istemek olmalıdır.
“Türkiye demokratikleşirse, Çerkesler de hak ve özgürlüklerine kavuşur” şeklinde değil; “Çerkesler hak ve özgürlüklerini kazanırlarsa, Türkiye daha demokratik olur” diye düşünmeli; genele veya herkese uyanı değil, bize gerekli olanı talep etmeliyiz.
Somutlamak gerekirse:
Türkiye Cumhuriyeti tarihi, Çerkeslerin varlıklarının inkar edilmesi, kimliklerinin, isimlerinin ve dillerinin yasaklanması; asimile edilmeleri ve Türkleştirilmeleri tarihidir.
Eğer “Asimilasyon bir insanlık suçu” ise, Çerkeslere karşı bu suç işlenmiştir. Bundan dolayı bizden özür dilenmeli ve bir “Çerkes halkının yeniden rehabilitasyonu” programı çıkarılmalıdır.
Bu çerçevede, “Yeni Anayasa”, Çerkeslerin Türkiye’de yaşayan bir azınlık milliyet olduğunu tanımalı, etnik-ulusal kimliğini kayıt altına almalı ve varlıklarını devam ettirebilmeleri için gerekli önlemleri almanın devletin görev ve yükümlülüklerinden biri olduğunu kesinleştirmelidir.
Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Çerkeslerin demokratik hak ve özgürlüklerini tanıması; dilimizi ve kültürümüzü yaşatabilmemizin önündeki bütün yasal engelleri kaldırması ve kurumlarımızı maddi ve manevi olarak desteklemesi demektir.
Hepsinden önemlisi, Çerkeslerin hasbelkader Anadoluya göç etmiş bir insan topluluğu olmadığı, bugün Türkiye vatandaşları olsalar da bir anavatanlarının ve anavatanlarında yaşama haklarının olduğu vurgulanmalı; anavatanlarıyla ve soydaşlarıyla ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ilişkiler kurma ve geri dönme hakları tanınmalı, desteklenmelidir.
Bunların hukuki altyapılarını hazırlamak, “Yeni Anayasa”da uygun bir dille formule etmek o kadar zor değildir.
Yeter ki istensin!
Çerkesya Yurtseverleri
Sanırım tarz değiştirmek gerekiyor artık.Şimdiden affola
.
Bu ülkede üç açılım yapıldı çünkü açılım yapılan üç halk konusunda AB nin ciddi ve ısrarlı tutumu vardı.Ve açılımların içi ne kadar doluydu zaman içerisinde gördük.
Artık toplantı ve gösteri yapmak \\\"eskiye göre\\\" çok ama çok kolay ama yeni bazı yasa ve yönetmeliklere göre her şekilde suçlanabilip tutukluymuşcasına uzun süreler göz altına alınabiliyorsunuz.
Siyasi söylem ve anayasada hepimiz kardeşiz ama hala duran maddelerle Türk kimliği ve hatta ırkı korunuyor.Biz sadece Türk kimliği ve bazı durumlarda Türk ırkından olan insanlarla kardeş olmak zorundayız var olan şartlarda.
Buraya bir çok örnek yazılabilir bunlardan bir taneside Sayın Düzenlinin bahsettiği HES lerdeki eylemlerde yaşanan yasal süreçler.İsterlerse onlarıda uzun uzun burda paylaşabiliriz birlikte çünkü sandığı kadar bu ülkeye ve olaylara duyarsız değilim.
Yine Türkiye de eğer isterseniz nüfus kaydınızdan şecerenizi çıkartıp memlekette bunları kullanabilirsiniz ama sorulduğunda bu kayıtlara ulaşılamıyor.Kaybolma yada çıkan bir yangın gibi bir çok bahaneyle.
Yine nüfus sayımında başka bir dil konuşuyormusunuz sorusuna yakın zamana kadar bir çok insan sanırım "Çerkesce" diyemedi çünkü 80 darbesinin bilinç altımıza kazıdığı korkularımız vardı.Zira sayım sonuçları bunu hep gösterdi.
80 lerden beri değişmeyen siyasi partiler yasası hala duruyorken meclisten örnekleri verilen Kürt milletvekilleri bile bağımsız aday yoluyla meclise girebildi.
O kadar şey paylaşılabilir ki bu konuda.Zira anayasada şu anda dahi içinde eşitlik özgürlük geçen maddeler var ama başka yasalar yadfa yönetmeliklerle bunların kullanımı engellenir yada zorlaştırılıtrsa bu yasa maddeleri sadece birer cümleden ibaret kalır.
Ben kendi adıma istiyorum ki Adiğabze insan ve yer isimlerini kullanabilelim,anadil kısıtlanmasın ve eğitimi verilebilsin,nüfus kayıtları artık kaybolma yada yandı bitti bahanesiyle kapatılmasın.
Daha bir çok taleplerimiz var ama eğer bunlar uygulamada anti demokratik yasalarla kısıtlanırsa bunların ne kadar anlamı olacaktır. Bizim Çerkes Kültürü adına bir uygulamamız Türklüğe Hakaret yada Bölücülük olarak yargı yoluyla engellendikten sonra yani asıl demokratikleşme zihinlerde sağlanmadıktan sonra bu yasanın anlamı yok aslında.Tüm derdim budur.
Basit bir son dakika örneği
http://www.ntvmsnbc.com/id/25308790
Öte yandan "kendimce" ; doğruya hiç bir zaman kesin olarak ulaşamayız.Doğrunun içinde yanlış yanlışın içinde doğrunun çelişkisi gizlidirki bu çelişki bize tarihte insan gelişimini sağlamıştır.Bu kesin doğrudur yada ben en kesin doğruyu biliyorum demek ve bunu diyerek tavır almak başkasından önce kendinize saygısızlık ve ihanettir.
Bu yüzden hep"kendimce" yorumlar yapıyorum ve bunların içinde akıl oyunları saklayarak karşımdakilere salak muamelesi yapacak kadar dengesiz yada saygısız değilim.Acımasızca eleştirel sıfatlar yakıştıran dengesizler kusura bakmasın.
Sanırım efendilikle korkaklık sınırlarını belirlemek gerekiyor ki hiç bir şeyin avukatı olmamakla beraber Yurtsever oluşum ciddi bir değişimin aracı olmuştur bu diasporada ve sadece değişim aracı olarak kalmayacağına dönüşümün ve oluşumunda zaman içinde nesnesi olacağına inanıyorum.
Bu anlamda anayasa tartışmaları üzerinden Türkiye siyasetine angaje olması için etkilenilmeye çalışıldığını düşünüyorum ama BENCE" bu etkiyi ve algıyı yaratan davetkar çevrelerin bu anayasa tartışmalarından sonraki tutumunu gözlemenin faydalı olacağına inanıyorum.
Bu anlamda bu yapının mantıklı ve sakin ilerlemesi farklı alınmamalıdır. Ki burda asıl kriter başkalarının tavrı değildir. Salt bir coğrafya ya ait siyasette rol almak, diaspora toplumları için tutarlı bir yol değildir.
Selamlar
''Biz '' deyince ''onlar'' diyen kendi haklarını önceleyip dillendirmekten kaçınanlara;
Bakalım biz kendimiz için bir şey istediğimizde "olmaz, milliyetçiliktir bu!" diyenler acaba Kürtleri nasıl ikna edecekler? Bakın Sırrı Sakık ne diyor:
"Bütün grupların halkların haklarının güvence altına alınmasını istiyoruz. Ama Kürtlerin durumu farklıdır..."
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1073485&Date=24.12.2011&CategoryID=78
''Hiçbir anayasa benim dilime kimliğime gem vuramaz'' / Politika / Radikal İnternet
www.radikal.com.tr
''Biz'' demekten sıkılanlara ithaf olunur...
70' li yıllarda Rosa LUKSEMBURG' un kadın mı yoksa erkek mi olduğunu tartışan zihniyetin günümüze zuhur etmiş hali ile karşı karşıyayız sanki.
Bu zihniyetin yeni Anayasa’ nın yapılmasına katkıda bulunacak taleplerimiz ve beklentilerimizi "eksenli milliyetçi yaklaşım” olarak nitelendirmesinden daha doğal bir şey olamazdı zaten.
Özet olarak çok uluslu devletlerde tüm halklar temel hak ve özgürlüklerine kavuştukları zaman o ülkede demokratikleşmeden bahsedilebilir.
Aksi takdirde “sizin için belirlenmiş demokrasi budur” şeklinde belirlenmiş bir anayasa bugünlere gelinmesini sağlayan anayasalardan farklı olmayacaktır.
Karnı acıkan bir insanın ne yemek istediğine karar verebilmesi ya da birilerinin onun yerine karar vermesi örneği kadar basit ifade edilebilir bu durum.
Evet sonuçta o kişinin karnı doyacaktır ama “lezzet” kavramından hayatı boyunca da yoksun kalacaktır.
Temel hak ve özgürlükler konusunda tarih, empatik yaklaşımın hiçbir zaman “karşılıklı” başarıldığını kaydetmemiştir ayrıca.
Zannedildiği gibi demokrasinin ne olduğu ile ilgili bir paradoks ya da birbirinin ikamesi olabilecek fikirler yok yani ortada.
Gayet sade ve basit...
Çerkes’ ler net bir şekilde ne istediğini ortaya koymalıdır.
Bir başkası da bunu kendi adına yaparsa işte bu bizi gerçek demokrasiye taşır…
selamlar..